30 Ekim 2017 Pazartesi

SEVR MAĞARASI

                           SEVR MAĞARASI

      Mescid-i Haram’ın güney cephesinde, takriben 4 km. uzaklıkta, Arafat yolu üzerindedir. Dağın eteği ile zirvesi 
sevr dağı458 m, takriben 1,5 saatte yaya çıkılabilen bir mesafedir. Sevr, bir çok tepeden oluşan bir dağdır. Bu dağda pek çok irili ufaklı mağara vardır. 


Bu mağaralar dağın değişik yerlerine dağılmıştı. Hz. Peygamber (s.a.s)'in Hicret sırasında Hz. Ebu Bekir (r.a) ile birlikte sığındıkları mağaranın bazı özellikleri vardır. 

Öncelikle gizlenmeye elverişli olup, kayadan yontularak yapılmış bir mağarayı andırır. Ön ve arkasında delikleri vardır. Bunlar mağaranın alt kısmındadır. Bu sebeple mağaraya ancak sürünerek veya eğilerek girmek mümkündür.
sevr mağarası RESİMLERİ ile ilgili görsel sonucu
    Medine'ye gitmek üzere yola çıktığı halde Hz Peygamber'in önce sevr dağına gitmeyi tercih etmesi,Mekkeli müşrikleri yanıltmak ve etrafın sakinleşmesini beklemek içindi.
    Müşrikler onu evinde bulamayınca Medine yolunu kontrol altına alacakları belliydi.Bu sebeple Hz Peygamber,zaman kazanmak için Medine istikametine gitmek yerine güneye gidip izini kaybettirdi.
   Müşrikler bütün aramalarına rağmen Hz Peygamber'i bulamayınca başına ödül koydular.Onu yakalayana ya da öldürene yüz deve verileceğini ilan ettiler.

Peygamberimiz (s.a.v.) Hz. Ebu Bekr-i Sıdık (r.a.) ile hicret ederken Sevr mağarasına girerek 3 gece kaldılar. Mağaraya önce Hz. Ebu Bekir girerek zararlı bir şey olup olmadığına bakmış, sonra da Rasülüllah Efendimiz girmiştir.  Bu iki dostu, bu mağaraya getiren olayları ve mağarada yaşadıkları anlara kısaca değinmek uygun olacaktır.

Müşriklerin bitmez tükenmez baskı ve işkenceleri üzerine Hz. Peygamber, müslümanlara İslam için uygun bir ortam olan Medine'ye hicret etmelerini emretti. Bu emir üzerine hicret başladı. Ancak Kureyşliler bu durumdan son derece rahatsız oldu. Buna sebep, Hz. Muhammed (s.a.s)'in de hicret edip Medine'de bir güç ve merkez oluşturması korkusu idi. Kureyş korkmakta haklıydı; çünkü Medine, Mekke ile Şam yolu üzerinde bulunuyordu. 

Bu da Mekke'nin iktisâdi durumunu tehlikeye düşürmeye yeterliydi. O halde putları ve ticari faaliyetleri için önemli bir tehlike olan bu İslâm dini daha şimdiden ortadan kaldırılmalıydı. Takip edecekleri politikayı belirlemek için Kureyş'in ileri gelenleri bir araya geldiler. Bu hususa Kur'an şöyle değinir:

"Ey Muhammed! Hatırla, bir zaman kâfirler seni tutup bağlamak veya öldürmek, yahut sürüp çıkarmak için tuzaklar kuruyorlardı. Onlar sana tuzak kurarlarken; Allah da onların tuzaklarını boşa çıkarıyordu. Allah tuzakları bozanların en hayırlısıdır" (el-Enfal, 8/30).


 Bu mağarada üç mucize zuhur etmiştir: 

1- Hz. Ebu Bekir’in ayağını yılan sokmuş, Hz. Ebu Bekir, topuğunda hissettiği acıya rağmen kımıldamamaya çalışmış, ama bu esnada gözlerinden akan ve Efendimizin yüzüne gelen yaşlarla uyanan Hz. Peygamber (as) kendi tükürüğünü ısırılan yere sürdü. Hz. Ebu Bekir acı hissetmemiş, şifa bulmuştu. 

2- Onlar içeri girdikten sonra Allah’ın emriyle mağaranın ağzına örümcekler ağ germiş ve güvercinler yuva yapmışlardı. 

3- Müşrikler mağaranın önüne kadar gelmişler, içlerinden biri aramak istemiş, Ümeyye bin Halef ona; “Orada ne işin var, aklını mı yitirdin? Orada Muhammed doğmadan örümcekler ağını germiş, kuşlar yuva yapmış” deyince mağaraya girmekten vaz geçtiler. 

Bu arada müşrikler,iz sürücüler'in yardımıyla Hz Peygamber'i yakalamaya çalışıyorlardı.İz sürücü Kurz b.Alkame bazı müşriklerle bilikte Sevr mağarasının kapısına kadar geldi.Müşrikler mağaranın kapısında kendi aralarında Hz Peygamber'in yakınlarında olup olmadığını konuşmaya başladılar.


Bu sırada Hz. Ebu Bekir'i bir telaş aldı.Hz Peygamber ise onu sakinleştirmeye çalışıyordu.Hz Ebu bekir;“Müşrikler mağaraya yaklaştıkları zaman ayakları görülüyordu. Dedim Ki: “Ya Rasülallah, başlarını eğseler bizi görürler.” Peygamberimiz (s.a.v.) : “Sus ya Ebâ Bekr, bu ikinin üçüncüsü Allah’tır” buyurdu. 
sevr dağı yüksekliği ile ilgili görsel sonucu
Olay Kur'an'da şöyle tasvir edilmektedir:''Eğer siz ona (Peygamber’e) yardım etmezseniz, (biliyorsunuz ki) inkâr edenler onu iki kişiden biri olarak (Mekke’den) çıkardıkları zaman, ona bizzat Allah yardım etmişti. Hani onlar mağarada bulunuyorlardı. Hani o arkadaşına, “Üzülme, çünkü Allah bizimle beraber” diyordu. Allah da onun üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz birtakım ordularla onu desteklemiş, böylece inkâr edenlerin sözünü alçaltmıştı. Allah’ın sözü ise en yücedir. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.''(Tevbe 40. ayet meali)

Efendimiz (s.a.v.) Cuma, Cumartesi ve Pazar gecelerini orada geçirdi. Üç gün üç gece kaldılar.Bu surede Hz Ebubekir'in oğlu,Abdullah akşamları mağaraya gelerek müşrikler'im konuşmalarını anlatıyordu.

Abdullah oradan ayrıldıktan sonra Hz Ebubekir'in azatlısı 'Amir b.Füheyre mağaranın yakınlarına getirdiği koyunları getirerek onun ayak izlerini yok ediyordu.Sürü oraya gelince Hz Peygamber ihtiyaçları olan sütü de alıyorlardı.

Üç gün sonra, kararlaştırıldığı üzere kılavuz olarak tutulan Abdullah b. Ureykıt de, kendisine teslim edilen iki deveyle birlikte kendi devesi de yanında bulunduğu hâlde  
İlgili resim

Hz Peygamber Peygamberliğinin 14. yılı (M.622)1Rebiülevvel Pazartesi günü, (seher vakti)Hz Ebu bekir, Amir b.Füheyre ve yanlarında bulunan klavuzla birlikte yola çıktı.

Hz Peygamber'in yol klavuzu Abdullah b.Ureykıt,onları daha az kullanılan,fakat bu yolculuk için daha güvenli olan sahil  yolundan Medine'ye götürdü.

28 Ekim 2017 Cumartesi

TEBÜK GAZVESİ

                  TEBÜK GAZVESİ

Tebük, Medine-Şam ticaret yolu üzerinde bulunan bir mevkiidir. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin 630 (Hicri 9)yılında Bizans imparatoruna karşı çıktığı sefer.



 Recep ayında bir Perşembe günü  yapılmıştır.Müslümanlar bu savaşta su, binit ve yiyecek hususunda çok büyük sıkıntılar çektiğinden  Kur’an-ı Kerim’de bu zaman için “sâatü’l-usre” (güçlük zamanı) ifadesi kullanılmıştır. Tebük’e katılan askerler için de Ceyşu’l-Usre denilmiştir.


İlgili resim


İslâmiyet’in Arab yarımadasında hızla yayıldığı dokuzuncu senede, İslâm Devleti’nin büyümesini engellemek isteyen hıristiyan Arablar, Herakliüs’e; “Şu peygamberlik dâvası ile ortaya çıkan kişi vefat etti. Müslümanlar şimdi kıtlık ve yokluk içindeler. 



Eğer, onları dînine çevirmek istiyorsan, tam sırasıdır” şeklinde yalanlarla dolu bir mektup yazdılar. Bunun üzerine Herakliüs, Kubad kumandasında, kırk bin kişilik bir orduyu, yola çıkardı.

     Bu durumu haber alan Fahr-i kâinat efendimiz, Eshâbını toplıyarak, harbe hazırlanmalarını emir buyurdu. O sene kuraklık olduğundan sahâbîler maddî yönden büyük birdarlık içinde idiler. Sâdece, ticâret yapanların durumu, biraz iyi idi. Peygamber efendimiz, Eshâbının, harbe katılacak askerin teçhizatı için mâlî yardımda bulunmalarını da arzu buyurmuşlardi. Efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem bu arzuları, sahâbîleri harekete geçirdi. Herkes elinde avucunda ne varsa getiriyor, malı ve canı ile cihâda hazırlanmağa çalışıyordu

Suriye’den Medine’ye ticaret için gelen Nabatîler, Hz. Peygamber’e, Rumların Müslümanlara saldırmak için büyük bir hazırlık yaptıklarını, himayeleri altındaki Lahm, Cüzâm, Gassân gibi Hıristiyan Arap kabilelerini de yanlarına aldıklarını ve öncü birliklerinin Belkâ’ya kadar geldiğini haber verdi. Bunun üzerine Rasûlullah Tebük Gazvesi’nin hazırlıklarına başladı. Taberânî’de yer alan rivayete göre Rum ordusu 40 bin savaşçıdan oluşuyordu. Mevsim yazdı, havlar çok sıcaktı ve önemli derece bir kıtlık yaşanıyordu.


   Ayrıca hurmaların da tam olgunlaşma dönemiydi. Hz. Peygamber önceki savaş hazırlıklarında nereye gideceklerini son ana kadar gizli tutmuştu. Ancak bu defa ağır bir mevsim geçirdikleri için Müslümanlara, yolculuğun nereye yapılacağını, zorluğunu ve düşman ordusunun gücünü önceden açıkladı ve hazırlıkların ona göre yapılmasını söyledi.
   Böyle bir zamanda savaşmak istemeyen münafıklar savaş emrinin verilmesinden sonra propagandalara başladılar ve sıcaklığı bahane ederek savaşa engel olmak istediler.  Savaşa katılacağı takdirde fitne çıkarıp Müslümanlara engel olabilecek 80 kadar münafığa bahaneleri dolayısıyla izin verildi.

   Savaşa katılmamak için Rasûlullah’tan izin isteyen bedevi Müslümanlar da oldu fakat Hz. Peygamber bunlara izin vermedi. Savaşa karşı isteksizlik içinde bulunan Müslümanlar indirilen ayet-i kerimeyle uyarıldı.''Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir.(Tevbe 9/38-40). Bu uyarıdan hemen sonra ashab hazırlıklarını hızlandırdı.

Hz. Peygamber 30 bin kişilik bir ordu ile savaşa çıktı. Ancak Ka’b b. Mâlik, Ebû Hayseme, Hilal b. Ümeyye gibi bazı sahabiler orduya katılmadı. Ebû Hayseme Müslümanlar çıktıktan 2 gün sonra ordu Tebük’e varmadan Rasûlullah’a yetişti.

Büyük sancağı Hz. Ebû Bekir’e teslim eden Allah Rasûlü, her kabilenin bayrak almasını emretti. Açlık, yetersiz binek ve şiddetli fırtına ile geçen yolculuktan sonra Tebük’e varıldı. Burada karargah kuran Hz. Peygamber, ordunun güveliğini sağlama görevini Abbad b. Bişr’e verdi. Burada 10-15 günlük bir bekleyişten sonra Bizans’ın Müslümanlara karşı savaş hazırlığında olduğu haberinin asılsız olduğu anlaşıldı.

Cizye ayeti ''Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm’ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.''(Tevbe 9/29)  bu sefer sırasında indi ve ilk defa yine bu seferde uygulandı. Benî Cüzâm reislerinden bazıları Resûlullah’la görüşüp müslüman oldu.
Oldukça zor şartlar altında Bizans’a karşı 30.000 kişilik bir ordunun harekete geçirilmesi Medine’nin askeri ve siyasi gücünü ortaya koyar. Ayrıca Tebük Gazvesi, Müslümanların sınırlarını korumadaki kararlığını gösterir.

Sefer boyunca öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı namazları cem edilerek kılındı. Gazve dönüşü münafıklar Hz. Peygamber’e gelerek kendisi için bir mescid yaptıklarını söylediler. Münafıkların bu mescidi (Dırar mescidi) yaptırmadaki asıl niyetlerinin bozgunculuk yapmak ve Müslümanların arasına nifak sokmak olduğunu bildiren ayetler inince Onlara döndüğünüzde, size mazeret beyan edeceklerdir. 

''De ki: “Mazeret beyan etmeyin. Size kesinlikle inanmayız. Çünkü Allah bize sizin durumunuzu bildirdi. Bundan böyle davranışlarınızı Allah da Resûlü de görecek. Sonra hepiniz, gaybı da görülen âlemi de bilene döndürüleceksiniz de yapmakta olduğunuz şeyleri size haber verecek.Bedevîlerden öyleleri vardır ki, (Allah yolunda) harcayacakları şeyi bir zarar sayar ve (bundan kurtulmak için) size belâlar gelmesini beklerler. Kötü belâlar kendi başlarına olsun. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.(Tevbe 9/94-98) 

Allah Rasûlü mescidi yıktırdı.  Elli gün süren Tebük Seferi Hz. Peygamber’in son gazvesidir.

Nefislerine uyarak sefere katılmayan üç sahabi Hz. Peygamber’e gelerek gerçeği anlattılar. Hz. Peygamber bu sahabilere toplumdan tecrit edilme cezası verdi.  Müslümanlarla konuşmaları yasak olan bu sahabiler, elli gün boyunca Allah’a yalvarıp tevbe ettikten sonra affedildiklerine dair ayet-i kerimeler ''(Savaştan geri kalan üç kişinin de tövbelerini kabul etti. 

       Yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları da kendilerini sıktıkça sıkmış, böylece Allah’(ın azabın)dan yine O’na sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra (eski hâllerine) dönsünler diye, onların tövbelerini de kabul etti. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul eden ve çok merhamet edendir.''  Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.Tevbe 9/118-119) indi.

27 Ekim 2017 Cuma

UMRE YAPILIŞI

UMRE YAPILIŞI
İhrama girmeden önce :
* Gerekli vücut temizliğini yapınız.
* Mümkünse güzel koku sürününüz. ( Hanımların diğer zamanlarda olduğu gibi evlerinin haricinde başkaları tarafından hissedilecek kokular sürmelerinde mahzur vardır.)
* Sıhhi tedbirlerinizi alınız.
* İhram yasağına uygun elbiselerinizi giyiniz. ( Erkekler giymekte oldukları bütün elbiselerini soyunur, sadece “izar” ve “rida” denilen iki parça örtüye bürünürler
izar ve rida ile ilgili görsel sonucuİzar :  Bele bağlanan ve belden aşağısını örten parçaya,
Rida : Omuza alınan ve üstü örten parçaya denir.

* Bu iki örtünün beyaz, yeni ve temiz olması müstehaptır. Ayrıca azaları belli etmeyecek şekilde kalınca olmalıdır.
* Ayaklarına terlik giyerler. ( Terlik bulamamışlarsa, ayakkabılarını topuklarını örtmeyecek hale getirirler.)
* KADINLAR; elbiselerini çıkartmazlar. Onlar için daima tesettüre en uygun olan, daha münasip  olandır. Ancak, hanımlar yüzlerini, arada boşluk kalmayacak şekilde, yüzlerine değen bir şeyle örtmezler. Ayakkabı, çorap giyerler, eldiven giyebilirler.
İhrama girerken : Bu hazırlıklardan sonra, mikat sınırında veya daha önce,  İhramın sünneti olarak – kerahet vakti değil ise – iki rekat namaz kılınız. ( Namaza başlarken : Niyet ettim Allah’ım senin rızan için ihram namazının sünnetini kılmaya diye niyet edilir ve namazın ilk rekatında Fatiha’dan sonra Kafirun suresi , ikinci rekatında Fatiha’dan sonra İhlas suresi okunur.)  Namazdan sonra umre için niyet ediniz. 

     Bu niyet şöyle yapılır : “ Allah’ım senin rızan için umre eda etmek istiyorum. Onun edasını bana kolay kıl ve umremi kabul buyur. Allah rızası için umreye niyet ettim ve ihrama girdim.”
Namaz kıldığınız yerden kalkıp sefere yönelince 
telbiye meali ile ilgili görsel sonucu
“Telbiye” getiriniz.
Telbiye : “ Lebbeyk Allahümme lebbeyk. Lebbeyke la şeriyke leke lebbeyk. İnnel hamde ven niğmete leke velmülk la şeriyke lek.” “
Meali:“Buyur Allahım buyur! Emrindeyim buyur! Senin hiçbir ortağın yoktur. Emrindeyim buyur! Şüphesiz hamd sana mahsustur. Nimet de senin, mülk de senindir. Senin hiçbir ortağın yoktur.”

Tavafın ilk üç şavtında “remel” yapınız. ( Remel : kısa adımlarla, hafif koşar vaziyette omuzları silkeleyerek, çalımlıca yürümektir. Hanımlar remel yapmazlar.)
Tavafı bitirince iki rekat tavaf namazı kılınız. Kerahet vaktinde iseniz sonraya bırakarak kamil bir vakitte eda ediniz. ( Namazın ilk rekatında Fatiha’dan sonra Kafirun Suresi, ikinci rekatında  Fatiha’dan sonra İhlas Suresi okumak efdaldir. 

makamı ibrahim ile ilgili görsel sonucu



Ve namaz yer müsait ise Makam-ı İbrahim’in arkasına denk gelecek yerde kılınsa iyi olur. Aksi halde kimseye eziyet etmeden müsait bir yerde eda edilir.)




Sonra bol bol zemzem içiniz ve bedeninize dökünüz.

hacerül esved ile ilgili görsel sonucu


Safa’ya yönelirken Hacer-ül Esved’e geliniz ve istilam ederek ayrılınız. Sünnettendir. 







Tekbir, tehlil getiriniz hamd ediniz, salavat getiriniz.tekbir tehlil ile ilgili görsel sonucu
safa merve tepesi ile ilgili görsel sonucu
Safa’ya varınız.
Yapacağınız say haccın sayıdır. Bu niyetle sayınızı yapınız.
İki yeşil direk arasında “hervele” yapınız.
Helvele : Süratlice  koşunun adıdır. Remelden farklıdır, ondan daha hızlıdır. Ancak müslümanın vakarını zedeleyecek şekilde var güçle koşmamalıdır.  Hervele sayın her şavtının sünnetidir. Hanımlar hervele yapmazlar.
Say  7 şavttır.
Safa’dan başlayıp, Merve’de biten yürüyüş bir şavttır. Merve’den Safa’ya  dönüş ikinci şavttır. Böylece devam eden say, Safa’dan başlamış, Merve’de bitmiş olur.
Başka bir deyişle say, Safa’dan  Merve’ye  4 gidiş, Merve’den Safa’ya 3 dönüş olmak üzere 7 şavttır.
Saydan sonra saçınızı traş edip ihramdan çıkınız.
Saç tıraşı iki türlü olur :

* Halk :  Saçın tamamını dipten tıraş etmektir. Bu daha efdaldir.

* Taksir : Başın üçte biri veya dörtte birinden “ ünmüle miktarı” ( parmağın üç boğumundan  en uçtakinin uzunluğunda ) kesmektir.

Başın bir tarafını usturaya vurup öbür yanlarını bırakmak, sadece kahkül bırakmak gibi müslümanın vakarını zedeleyici tarzdaki traşlar mekruhtur.

 Saçlarının uzunluğu  “ ünmüle ”  miktarından  küçük olanlar  “ taksir ”  yapamaz, ” halk ”  yapmak  zorundadırlar.

Hanımlar  sadece “taksir” yaparlar. “ Halk”  yapmaları  “ tahrimen mekruh ” görülmüştür.
Traş  olduğunuz andan itibaren, bütün ihram yasakları kalkmıştır.
Umreniz tamamlanmıştır.

Mekke-i Mükerreme’de durduğunuz sürece, hükmen bir Mekkeli gibi davranır, nafile tavaf yapar, ibadet ve dua edersiniz.

 Mekkelilerin umre için mikatı olan,Mekke haremi hudutları haricine çıkarak ihrama girip nafile umre yapabilirsiniz.

Umre için Tenim’in veya Cirane’nin mikat yeri olarak seçilmesi daha efdaldir. Bunlardan birincisinde Allah Rasulü’nün emriyle Aişe validemiz, ikincisinde ise Rasulullah ( s.a.v ) kendisi ihrama girmiştir.

Bunlardan Tenim, Rasulullah’ın ( s.a.v ) kavli sünneti varid olduğu için Hanefilerce, Cirane de Şafiilerce, fiili sünnet varid olduğu için daha efdaldir.
Her iki nokta da sünneti seniyye tahakkuk ettiği için diğer yerlerden – ittifakla – daha efdaldir.
Efdaliyet olmamakla beraber başka “ hıll = Mekke Harem sınırı dışındaki bölgeler ” den de ihrama girilebilir. Arafat, Cidde, Hudeybiye.. gibi.

26 Ekim 2017 Perşembe

HUNEYN GAZVESİ

HUNEYN GAZVESİ

(Hicret’in 8. yılı 5 Şevval Cumartesi / Milâdî 27 Ocak 630)


huneyn ile ilgili görsel sonucu      Hicretin 8 yılı, Şevval ayında vuku buldu. sebebi ise şuydu. Cenab-ı hak Mekke fethini Resülüne (s.a.v) nasip edince, düşmanlık ve isyanı bırakıp ona bağlanan Kureyş'in hali Havazin ve sakif ileri gelenlerinin huzurunu kaçırdı. Aralarında gidip gelmeler başladı. Allah'ın Resülüne ve mü'minlere verdiği zaferi hazmedemiyorlardı.
    
      Rasûlüllah (s.a.s) Mekke'nin fethi için Medine'den ayrıldığı zaman, nereye gideceğini açıklamamıştı. Rasûlüllah'ın Havazin kabilesi kendi üzerlerine gelebileceği endişesiyle savaş hazırlıkları yapmıştı. Müslümanlar Mekke üzerine yürüyüp orayı fethedince, Havazin kabilesi artık sıranın kendilerine geldiğini anladılar ve savaş hazırlıklarını tamamlayıp kendilerinin saldırmalarının daha uygun olacağını hesapladılar. Rasûlüllah bütün Arabistan'ı tevhid bayrağı altında birleştirmek kararında olduğu için, müslümanlarla müşriklerin er veya geç çatışmaları kaçınılmazdı.

Havazinliler; Taifli Sakifoğulları ve diğer müşrik Arap kabileleri ile ittifak kurarak kısa bir zaman içinde yirmibin kişilik bir ordu hazırlamışlardı. Havazinlilerin lideri Mâlik bin Avf, bu savaşın bir ölüm kalım savaşı olduğunun farkında idi. Askerlerinin bütün güçleriyle savaşmasını sağlamak için kabilesinin bütün çocuklarını, kadınlarını ve mallarını birlikte getirmişti. Bu hareketiyle, bir yenilginin onlar için top yekûn yok olma anlamı taşıyacağını herkese anlatmak istiyordu.

Rasûlüllah (s.a.s), müşrik kabilelerin bu ittifaklarını ve savaş hazırlıklarını haber alır almaz derhal savaş hazırlıklarına başladı. Hazırlıkları süratle tamamladıktan sonra 12.000 kişilik bir orduyla Mekke'den çıktı. İslâm ordusunun dörtbini Ensardan, bini Muhacirlerden, beşbini müslüman olan Arap kabilelerinden, ikibini de Mekkelilerden oluşuyordu. Hatta Seksen kadar Mekkeli müşrik de onlarla birlikte idi. Müşriklerin başlıca amacı, galibiyet halinde ganimetten pay almak ve müslümanların durumlarını görmekti.

İslâm ordusu muntazam bir yürüyüşle Huneyn civarına geldi. İslâm ordusunun böylesine büyük bir kuvvetle savaşa çıkması müslüman savaşçılar üzerinde son derece büyük bir etki uyandırdı. Hatta içlerinden bazıları işi kibir noktasına kadar götürerek böyle büyük bir ordunun asla yenilemeyeceğini düşündüler. Bunu Rasûlüllah'a açıkça söyleyenler bile oldu. Rasûl aleyhisselam bu sözlerden hiç hoşlanmadı. Çünkü, ordu ne kadar büyük ve kuvvetli olursa olsun, gurur ve ihmal yüzünden darma dağın olabilirdi. Müslümanları şimdiye kadar zafere ulaştıran sayıları ve kuvvetleri değil, Allah'a olan imanları ve Allah'ın yardımı idi. Bunu unutmak, kulluk bilincinin zedelenmesine ve her zaman felâketlere neden olmuştu.

huneyn ile ilgili görsel sonucuMâlik bin Avf, ordusuyla Huneyn'e daha önce gelmişti. Huneyn, Mekke ile Tâif arasında, Tihame bölgesinde birçok inişli çıkışlı, dar geçitleri ve gizli yolları olan geniş bir vâdidir. Mâlik, vadinin doğal durumundan yararlanarak ordusunu pusuya yatırdı.


Rasûlüllah Huneyn civarına gelince bir yoklama yaparak İslâm ordusuna savaş düzeni aldırdı. Öğütler vererek çarpışmaya teşvik etti; sadakat ve bağlılık gösterirler, güçlüklere göğüs gererek dayanırlarsa zafere ulaşacaklarını müjdeledi.

İslâm ordusunun öncü süvârî birliğinin kumandanı Halid b. Velid idi. Ordu Huneyn vadisine doğru hareket etti. Halid b. Velid gururlu bir şekilde, düşmanın pusu kurması ihtimalini hiç hesaplamaksızın düşmanın işgal ettiği tahmin edilen yere doğru ilerledi. Fakat hiç ummadıkları bir anda müthiş bir saldırıya uğradılar. Askerler ne yapacaklarını şaşırdılar. Bu ani ve amansız saldırı, Halid b. Velid'in komuta ettiği Süleymoğulları atlıları arasında büyük bir bozguna yol açtı. Geriye dönüp hızla kaçmaya başladılar. Korku ve panik bir anda asıl ordu içinde de yayıldı. Ordu şaşkın bir vaziyette kaçışmaya başladı.

Yirmi yıldır çetin mücadelelerle elde edilen parlak sonuç, şimdi, bu sabahın alaca karanlığında bir anda sönüp gidecek miydi? Hayır. Allah, Rasûlünü bırakmaz, dünya yine şirkin karanlığına dönemez, tevhid dini sönmezdi. Ufuktan güneş doğmadan, sabahın alaca karanlığında, İslâm'ın güneşi batamazdı. Yalnız Allah'ın emir buyurduğu üzere sabretmek, dayanmak gerekiyordu.

huneyn ile ilgili görsel sonucuRasûlüllah da öyle yaptı. Yanında sadece Hz. Ali, Hz. Abbas, amcası Haris'in oğlu, Ebu Süfyan ve iki oğlu (ki birisi ilk anda şehid olmuştur) Fazl ibn Abbas, Eymen ibn Ubeyd (Rasûlüllah'ın azadlısı Ümmü Eymen'in oğlu) ve Üsame İbn Zeyd'den oluşan sekiz kişi kalmıştı. Buna rağmen büyük bir kahramanlık ve dayanaklılık örneği göstererek yanında kalan bir avuç müslümanla birlikte savaşa koyuldu. Hz. Abbas, Rasûlüllah (s.a.s)'e bir zarar gelmemesi için atının dizgininden tutmuş, çevrelerini saran düşmanı yarmaya çalışıyordu.

Bu arada, bazı Mekkeliler müslümanların dağılışını görünce, sevinç duygularını gizlemeye bile gerek görmeden kalblerinde bulunanı dile getiriyorlardı. Çantasında taşıdığı fal oklarıyla savaşa gelen Ebu Süfyan b. Harb, "artık onların bu bozgunları denize varıncaya kadar sürer. Andolsun ki Havazinliler onları yener" derken, Safvan b. Ümeyye'nin sözde müslüman olan kardeşi Kelede, "Muhammed ile ashabının bozguna uğradıklarını müjdelerim; artık bugün sihir bozuldu" diyordu. Uhud'da öldürülen Kureyş'in sancaktarı Osman ibn Ebi Talha'nın oğlu Şeybe ise, "Bugün Muhammed'den intikam alıyorum" diye bağırıyor, fırsattan istifade ederek Rasûl aleyhissalatü vesselâmı öldürmenin yollarım arıyordu.

Savaşın kargaşası içinde Rasûlüllah vadinin sağ tarafına doğru çekildi. Câbir'den yapılan bir rivâyete göre Rasûlüllah (s.a.s) kaçışan müslümanlara, "Nereye gidiyorsunuz ey insanlar! Ben Rasûlüllahım, Ben Muhammed b. Abdullah'ım" diye sesleniyordu. Fakat develer birbirine giriyor, insanlar alabildiğine kaçışıyordu. Bunun üzerine Rasûl aleyhisselâm yanındaki Hz. Abbas'tan müslümanları çağırmasını istedi. Hz. Abbas yüksek sesle "Ey Akabe'de biat eden Ensar, gelin! Ey Rıdvan ağacı altında bey'at edip söz veren Muhacirler, dönün! Muhammed buradadır! Nereye gidiyorsunuz?" diye bağırmaya başladı. Bu çağrıyı duyanlar "lebbeyk" diyerek koşup Rasûlüllah'ın çevresinde toplanmaya başladılar.

Rasûlüllah (s.a.s), çevresinde toplanan müslümanları muntazam bir birlik haline getirerek düşmana karşı saldırıya geçti. Çarpışmanın olağanüstü bir şiddet kazandığı sırada "İşte ocak şimdi kızıştı" buyuran Rasûlüllah, yerden bir avuç toprak alıp düşmanların üzerine fırlattı.

Çarpışma şiddetle sürerken Hz. Ali büyük bir fedâkarlık ve teslimiyet örneği göstererek Havazin kabilesinin sancaktarını öldürmeye muvaffak oldu. Bu olay müslümanların savaş güç ve isteklerini bir kat daha artırdı. Savaş öylesine şiddet kazanmıştı ki, düşman bu kesin taarruza karşı koyamayarak hezimete uğradı ve kaçmaya başladı.

Allah'ın yardımı bir kere daha yetişmişti. Allah müslümanları sınamış, bir anlık gafletlerinin sonucunu onlara acı bir şekilde göstermişti. Bu savaştan sonra nazil olan bir âyette bu durum şöyle dile getirilmektedir: "Andolsun ki. Allah size birçok yerlerde ve çokluğunuzun sizi böbürlendirdiği fakat bir faydası olmadığı, yeryüzünün geniş olmasına rağmen size dar gelip de bozularak arkanızı döndüğünüz Huneyn gününde yardım etmişti" (et-Tevbe, 9/25).

Rasûlüllah (s.a.s) düşmanın kaçmaya başladığını görür görmez derhal takip edilmesini emir buyurdu. Düşman gayet şiddetli bir şekilde takip edilmeyle başlandı. Havazin kabilesi reisi Mâlik bin Avf yanında az bir kuvvet olduğu halde yüksek bir tepe üzerinden ordusunun geri çekilmesini himaye etmeye çalıştı. Fakat ordu ile birlikte getirdiği kadın ve çocukları savunma başarısını gösteremedi.

Bu savaşta müslümanlar düşmandan çok sayıda esir ve ganimet elde ettiler. Savaşta öldürülmüş olanların miktarı sayıldığında İslâm ordusunun beş şehid, düşman ordusunun ise yetmiş kayıp verdiği anlaşıldı.

Düşman ordusu dağınık biçimde ve değişik yönlerde geri çekildiği için birçok kollara ayrıldı. Bir kısmı Mâlik bin Avf komutasında oldukları halde Mekke-Taif yolunu izleyerek Taif kalesine, bir kısmı Batn-ı Nahle'ye, bir kısmı da Evtâs taraflarına gittiler.

Rasûlüllah Evtâs yönünde kaçanları izlemek üzere bir birlik görevlendirdi. Bu birlik düşmana Mekke'nin kuzey doğusunda bulunan Evtâs'a vardı. Aralarında son derece kanlı bir savaş oldu. Hatta savaş sırasında müslüman birliğin komutanı Ebu Amr şehid oldu. Fakat onun yerine geçen kardeşi Ebu Mûsâ el-Eş'arî düşman kesin bir yenilgiye uğrattı.

Rasûlüllah (s.a.s) bu zaferden son derece büyük bir memnunluk duydu. Elde edilen ganimeti münasib bir zamanda müslüman savaşçılar arasında taksim etmek üzere bir sahabenin muhafazasına bırakan Taif` kalesine sığınan düşmanı takiben Taif'e doğru hareket etti. Huneyn savaşıyla Arap yarımadasının Şirkten temizlenmesi ve tevhidin hakim kılınması yolunda önemli bir adım daha atılmış oluyordu .