24 Aralık 2017 Pazar

MİRAÇ GECESİ


                                  MİRAÇ GECESİ

     Bu gece, peygamberimizin bütün insanlığı temsilen Canab-ı hakkın yüksek huzuruna kabulü anlamına gelen Miraç Gecesidir. Miraç Arapça'da merdiven, yukarı çıkmak,  yükselmek anlamlarını dile getirir. Bu ulvi seyahat, mucizelerin en büyüğüdür.

Ayetten anlaşıldığı üzere 
Giden:Hz Muhammed,Allah'ın kulu 
Götüren: Allah'u Teala  (Cebrail vasıtasıyla )
Zaman: Bir gece 
Yer: Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa
Yolculuk nedeni: Allah'ın ayetlerini göstermektir.

 Miraç mucizesi Kur'ân-ı Kerimde âyetlerle anlatılmış ve varlığı inkâr edilemeyecek bir şekilde ortaya konmuştur. Bu îlâhî yolculuğun ilk merhalesi olan Mescid-i Aksâya kadarki safha 

Kur'ân'da şöyle anlatılır: 

سُبْحَانَ الَّذِى اَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ اْلاَقْصَى الَّذِى بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ اَيَاتِنَا اِنَّه هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ
  Âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir.” (İsra Suresi, 1)

Miraçın ikinci merhalesi de Mescid-i Aksâdan başlayarak semânın bütün tabakalarından geçip tâ İlâhi huzura varmasıdır. Bu safha da  

     Necm Sûresinde şöyle' anlatılır: O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar, hatta daha da yakın oldu.

 Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyetti. O’nun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi O’nun gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakiki suretinde gördü. Sidre-i Müntehâda gördü. ki, onun yanında Me'vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre'yi Allah'ın nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı. And olsun ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü.” (Necm Suresi, 7-18.)

     Miraç gecesi, hadislerde verilen bilgiye göre Hz.Peygamber (sallellahu aleyhi vesellem) kabe'de Hatim'de (Altın oluğun altında, kabe'nin kuzey batı tarafında, yerden 1,25 metre yükseklikte 1,5 metre kalınlığında,yarım daire şeklindeki duvara hatim denir.Bu duvar ile kabe arasındaki boşluğa da hicr-i kabe veya hicr-i ismail denir.) ya da amcasının kızı Ummuhani binti Ebi Talip'in evinde yatarken Cebrail gelip göğsünü yardı.Kalbini zemzem ile yıkadıktan sonra içine imam ve hikmet doldurdu.Burak adlı bineğe bindirilerek Beytül -Makdis'e (kudüs'e) getirildi.

                                 Miraç nasıl oldu?
     Miraç, olayı hiçretten bir yıl yada onyedi ay önce Receb ayının 27. Gecesi Cenab-ı Hakkın daveti üzerine Cebrail Aleyhisselâmın rehberliğinde Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksâ'ya, oradan semaya, yüce âlemlere, İlâhî huzura yükselmesidir.


    Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam Mescid-i Haramdan (Mekke'den), Mescid-i Aksâ'ya (Kudüs'e) ata benzer beyaz bir Cennet bineği olan Burak ile geldi. Kudüs'e gelmeden yol üzerinde Hz. Musa'nın makamına uğradı, orada iki rekât namaz kıldı, daha sonra Mescid-i Aksâ'ya geldi. Orada bütün peygamberler kendisini karşıladı. Miraçını kutladılar. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam burada peygamberlere iki rekat namaz kıldırdı, bir hutbe okudu.

Bir rivayette Hz. İsa'nın doğduğu yer olan Betlaham'a (Betlaham:İbranice ”Ekmek Evi” anlamına gelen Beytülahm, Kudüs’ün 10 km. güneyinde yer alır. Filistin Özerk Bölgesine aittir. İncil’e ve Müslüman coğrafyacılara göre Hz. İsa burada dünyaya gelmiştir.)uğradı, orada da iki rekât namaz kıldı. Ve bugün 

 Kubbetü's-Sahra'nın bulunduğu yerden
kubbetu's sahra












Muallak Taşının üzerinden Miraça yükseldi.Mirâcın başlama noktası:


MUALLAK TAŞI:Rivayet: İslamî inanışa göre, Miraç Gecesi, kendisini almaya gelen meleğin kanatlarının üzerinde iken,  kaya parcası da onunla birlikte kopmuş ve yükselmeye başlamış. Peygamber Efendimiz, bunu fark edince kayaya, “Dur!” diyor, bu noktada kaya havada asılı kalıyor. Onu havaya kaldıran kudretle, dur diyen güç arasında kalıyor. Bu yüzden, bu kayaya  “Muallak Taşı” adı verilmiş.) 
Semanın bütün tabakalarına uğradı. Sırasıyla yedi sema tabakalarında bulunan Hz. Adem, Hz. Yahya ve Hz. Îsa, Hz. Yusuf, Hz. İdris, Hz. Harun, Hz. Musa ve Hz. İbrahim gibi peygamberlerle görüştü, Onlar kendisine “Hoş geldin” dediler, tebrik ettiler.

Bundan Sonra Hz. Cebrail ile birlikte imkân ile vü-cub ortası (kâinatın bittiği yer) Sidretü'l-müntehâ'ya geldiler. Cebrail, "Buradan bir parmak ucu ileri geçecek olursam yanarim" diyerek Sidretü'l Münteha'da kaldi.
( Sidretü'l-müntehâ, yedinci semada bir hadise göre de altıncı semada Arş'ın sağ tarafında bulunan bir nebk ağacıdır ki müttakilere vaad edilen cennetin nehirleri,onun altından çıkar.)

Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam orada ikisi gizli, ikisi açıktan akan (Nil, Fırat) dört nehir gördü. Sonra hergün yetmiş meleğin ziyaret ettiği Beytü'l-Ma'mur'u ziyaret etti.
Hz. Cebrail'in buradan öteye gitmesi mümkün değildi. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bundan sonra Refref adında bir vasıta ile zaman ve mekândan münezzeh (uzak) olan Cenab-ı Hakkın cemaliyle müşerref oldu.

     Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Rabbinin huzurundan döndükten sonra Hz. Musa ile karşılaştı., “Allah ümmetine neyi farz kıldı?” diye sorunca, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam “50 vakit namaz” buyurdu.
Hz. Musa'nın, “Rabbine dön, azaltması için Rabbinden niyazda bulun, ümmetin buna güç yetiremez” demesi üzerine, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam, beş sefer Cenab-ı Hakka niyazda bulundu, her seferinde 10 vakit indi, sonunda beş vakitte karar kıldı.

Daha sonra Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Hz. Cebrail'in rehberliğinde Cenneti, Cehennemi, âhiret menzillerini ve bütün âlemleri gezdi, gördü, rabbinden emirler alarak dönmüştür. Bakara suresi’nin son iki âyeti, tahiyyat duası ve beş vakit namaz miracın hediyesi olmuştur. İsra ve Mirac olayını müşrikler inkar etmişler, müminler ise tereddütsüz iman etmişlerdir. 

Sabah olunca Kabe'nin yanında Mekkelilere Miraçı anlattı.

     Onlar Peygamberimizden delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam de onlara yolda gördüğü kafilelerinden haber verdi. Kureyşliler hemen kafileleri karşılamak için Mekke dışına çıktılar. Gelenleri aynen Peygamberimizin Aleyhissalâtü Vesselam haber verdiği gibi gördüler, ama iman nasip olmadı.
Ama yine de Peygamberimizden üst üste Miraça çıktığına dair delil istediler. 
     Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Kudüs'e, Mescid-i Aksâ'ya uğradığını anlatınca Kureyşliler, “Bir ayda gidilebilen Bir yere Muhammed nasıl bir gecede gidip gelebilir?” diye itiraz ettiler, ardından da Mescid-i Aksâ'yı görmüş olanlar, “Mescid-i Aksâ'yı bize anlatır mısın?” diye Peygamberimize soru yönelttiler.

       Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam şöyle anlattı
Onların yalanlamalarından ve sorularından çok sıkıldım. Hatta o ana kadar öyle bir sıkıntı hiç çekmemiştim. Derken Cenab-ı Hak birden Beytü'l-Makdis'i bana gösterdi. Ben de ona bakarak her şeyi birer birer tarif ettim. Hatta bana, ‘Beytü'l-Makdis'in kaç kapısı var?’ diye sordular. Halbuki ben onun kapılarını saymamıştım. Beytü'l-Makdis karşımda görününce ona bakmaya ve kapılarını teker teker saymaya ve anlatmaya başladım.”

Bunun üzerine müşrikler
Vallahi dos doğru tarif ettin” dediler, ama yine de iman etmediler.

O esnada Hz. Ebû Bekir çıkageldi, müşrikler durumu ona haber verdiler. Hz. Ebû Bekir, “Eğer bu sözleri ondan duymuşsanız seksiz şüphesiz doğrudur” diyerek hemen tasdik etti ve bundan sonra Hz. Ebû Bekir “Sıddîk, tereddütsüz inanan” ünvanını aldı.

     Ahad hadislere dayansa da Mirac olayinin gerçekliginde tüm müslümanlar birlesmislerdir. Ancak olayin gerçeklesme biçimi Islam bilginleri arasinda görüs ayriliklarina neden olmustur. Buna göre Ibn Abbas'in da içinde bulundugu bazi bilginlere göre Mirac olayi uykuda gerçeklesmistir. 
    
    Bilginlerin büyük çogunluguna göre ise uyku durumunda ve rüyada degil, uyanik iken gerçeklesmistir. Fakat bu görüsü savunanlar da Mirac'in yalniz ruhla mi, yoksa hem ruh, hem de bedenle mi oldugu konusunda ikiye ayrilmislardir. Sonraki Kelamcilarin büyük çogunluguna göre mirac olayi uyanikken hem ruh, hem de bedenle gerçeklesmistir.

       Mirac olayinin gerçeklestigi gece müslümanlarca kadir gecesinden sonra en kutsal gece sayilmiş ve bu gecenin ibadetle ihyası gelenekleşmiştir. Osmanlılar döneminde, camiler kandillerle donatıldığı için Miraç kandili olarak anılan geceyi izleyen gün, cami ve tekkelerde Mirac olayını anlatan ve Miraciye adı verilen şiirlerin okunması, dinleyenlere süt ikram edilmesi de bir gelenekti.  


Peygamberimiz sadece ruhuyla gitse olmaz mıydı?
"Öyleyse ise neden Miraça çıktı? Ne lüzumu var? Evliya gibi ruhu ve kalbi ile gitse yetmez miydi?"

Cenab-ı Hak görünen ve görünmeyen âlemlerdeki güzellikleri göstermek için, kâinat fabrikasını ve merkezini gezdirmek, insanlığın amel ve ibadetlerinin âhiretteki neticesini göstermek için Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamı oralara davet etmesi gayet makuldür. Sadece ruhu ve kalbi ile değil, bu seyahate bedeninin de iştirak etmesi gerekir.
Görünen âlemin anahtarı olan gözünü, işitilen âlemin anahtarı olan kulağını Arşa kadar birlikte alması gerektiği gibi, ruhunun sayısız görevlerini üstlenen âlet ve makinesi hükmünde olan mübarek bedenini Arşa kadar çıkarması akıl ve hikmet gereğidir.

   Zaten Cenab-ı Hak Cennette bedeni ruha arkadaş ediyor. Çünkü pekçok kulluk görevine ve sınırsız lezzetlere ve acılara beden kaynaklık etmektedir.
    Öyle ise bu mübarek beden ruha arkadaşlık edecektir. Cennette ruh bedenle birlikte olacaksa Cennetü'1-Me'vâ'nın gövdesi olan Sidretü'l-Müntehaya Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın zatının arkadaşlık etmesi hikmetin tâ kendisidir.
Peygamberimiz Miraça sadece ruhen çıkmış olsaydı, zaten mucize olmazdı. Çünkü her veli ruhen ve kalben o âlemlere çıkabiliyor.

Peygamberimiz kısa zamanda nasıl gidip geldi?
"Birkaç dakikada binlerce yıllık mesafeye gidip gelmek aklen mümkün müdür?"

Cenab-ı Hakkın sanatında hareket ve hızın derecesi farklı farklıdır. Sesin hızı ile ışığın hızı, elektriğin hızı, hatta ruhun ve hayalin hızı birbirinden bütünüyle farklıdır. Gezegenlerin hızları da birbirinden farklıdır. Meselâ ışığın hızı 300.000 km/sn iken sesin hızı 360 km/sn'dır.
Acaba Peygamberimizin lâtif bedeninin yüce ruhuna tabi olması, ruh hızında hareketi nasıl akla ters gelebilir?
Yine bir insan on dakika uyusa bazı olur ki, bir yıllık iş görebilir. 

Hatta bir dakikada insanın gördüğü rüyayı, rüyada işittiği sözleri, konuştuğu kelimeleri toplansa uyanıkken bir gün, belki daha fazla bir zaman gerekir.
Demek ki bir zaman dilimi iki kişiye göre değişebiliyor, birisine bir gün,
diğerine de bir yıl hükmüne geçebilir.

İşte Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam, Burak'a binerek şimşek gibi bütün kâinatı gezip İlâhi huzura çıkıp Rabbiyle sohbet şerefine ermiş, Onun cemalini görmüş, emirlerini alıp dönüp gelmiştir.



 Mi’râc’ın anlattıkları
a. Mirac  imtihandır; Kafirlerin Hz. Muhammed’i imtihan etmesidir:

Müşrikler Hz. Peygamberin Kudüs’e gidip geldiğini oradan semalara çıktığını duyunca alay ettiler ve şayet Kudüs’e gitti isen orada gördüklerini bize haber ver. Mescid-i Aksa’yı bize anlat dediler. Hz. Peygamber’de Allah’ın yardımıyla onlara aynen olduğu gibi tarif etti. Hatta Mekke’ye gelmek üzere yolda bulunan kervanın nerede olduğunu da haber verdi. 

b. Mirac tasdiktir; Allah Teâla’nın mü’minleri sınamasıdır:

 Sıddıkler bu imtihanda belli olacaktır. Ebu Bekir bu sınavda öne çıkacaktır. Kafirler ona gelip arkadaşın ne kadar garip şeyler anlatıyor, sen buna inanıyor musun? dediklerinde, “Allah’a yemin olsun ki, bundan daha garip şeyler anlatmış olsaydı yine tasdik ederdim” demiştir. 

c. Mirac tesellidir;Müşriklerin baskı ve ambargoları sırasında en yakını amcası Ebû Tâlib ve Hanımı Hz. Hatice vefat etmiştir. Allah Resûlü, kederlidir. Mahzun ve mükedderdir. Bir tarafta müminlerin fakru zaruret içersinde müşriklerden eziyet ve işkence görmeleri, diğer yandan en sevdiği insanların dünyadan ayrılığı ve son olarak Taif’te karşılaştığı durum onu son derece üzmüş iken Allah’ın daveti gelmiştir. Rabbi kulunu teselli edecek ona lutfedecektir. 

d.Mirac iltifattır;Dünyanın amansız gailelerinden usanmış, kafirlerin ve hainlerin azgınlıklarından bıkmış, en zarif, en narin, en yumuşak huylu, en güzel ahlaklı o son nebiyi Allah Teala’nın, huzuruna çıkararak gerçek nimetlerle onu muştulaması en güzel iltifat olmuştur. 

e.Mirac namazdır;Kulların mirac eylemesi ancak namaz ile mümkün olabilir. Namazla insan dünyadan, ukbaya açılabilir. Süfli duygulardan arınarak ulvî duygulara çıkabilir. Bu yüzden ümmetin miracı namaz olmuştur. Bundan dolayı namaz mirac esnasında farz kılınmıştır. Zira namaz da bir yükseliştir. 

f.Mirac hicrettir;Mekke’nin dışında da dünya vardır. Gidilecek görülecek mesajı ulaştıracak başka mekan ve insanlar da vardır. Allah Teala bu seyahatle Resûlüne yeni yerler öğretmiştir. Kudüs ve Mescid-i Aksa Müslümanlar için kutsal bir mekan haline gelmiş, Medine’ye hicretin yolu daha iyi açılmıştır. 

g.Mirac keşiftir:İnsanın gücünü, evrenin büyüklüğünü, Allah’ın gücünü keşiftirAy, güneş, yıldızlar ve gezegenler, yedi kat sema keşifler beklemektedir. Peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed’e bu kapılar açılmış yerde ve gökte olanlar gösterilmiş, hatta cennet ve cehennem tanıtılmıştır. Kainatı ve onun gizemlerini keşfeden Allah Resûlü, Allah Teala’nın sonsuz gücünü bir daha aynelyakîn idrak etmiştir. Son derece mutmain olarak bu yolculuktan dönmüştür.

 h.Mirac hedeftir; Peygamberlerin mucizeleri ümmetleri için adeta birer hedef niteliğindedir. Nuh (a.s.) karada gemi yapması, İbrahim (a.s.) ateşte yanmaması, Musa (a.s.) kızıl denizi yarması, Süleyman (a.s)’ın Belkıs’ın tahtını bir anda Yemenden Kudus’e getirtmesi, İsa (a.s.) hastaları iyileştirmeleri ve ölüleri diriltmesi insanlığın önünde bir hedef olmuştur. Bugün bunların bir çoğu yapılmakta veya yapılmaya çalışılmaktadır. Allah Resûlü’nün bir anda göklere çıkması da ümmete gösterilmiş bir hedef olabilir

                     Miraçla gelen hediyeler
Birincisi Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün iman hakikatlerini gözleriyle gördü. Melekleri, Cenneti, âhireti, hattâ Cenab-ı Hakkın cemâlini gözleriyle müşahede etti. Sözlerinde ve vaadinde en küçük bir hilafı, aksi beyanı olmayan o yüce insan mü'min ruhlara manen şöyle diyordu: “Sizin inandığınız, melekleri, âhireti, Rabbinizin Nur cemâlini bizzat gördüm; bu iman esasları vardır, mevcuttur; tereddüt ve şüphe etmeyiniz.” Böylece mü'minler sonsuz bir imana ermenin saadetine kavuştular.

İkincisi
İnsan herşeyi merak ediyor. Ayda hayat var mı, yok mu diye araştırıyor. Halbuki Ay O Ezelî Sultanın memleketinde ancak bir sinek kadar yer kaplıyor.

Mü'minler merak ediyorlar. “Rabbimiz bizden ne istiyor? Acaba ne yaparsak Rabbimiz bizden razı olur? Bir yolunu bulsak da doğrudan doğruya Rabbimizle muhatap olsak, bizden ne istiyor, anlasaydık” derken, İki Cihan Serveri yetmiş bin perde arkasından ezel ve ebed Sultanının razı olacağı amelleri Miraç meyvesi olarak getirdi beşere hediye etti. Bu hediye başta namaz olmak üzere İslâmın diğer esasları ve ibadetleridir.

Üçüncüsü
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam ebedî saadet definesinin anahtarını alıp getirmiş, cinlere ve insanlara hediye etmiştir. Peygamber Efendimiz kendi gözüyle Cenneti görmüş, sonsuz saadetin varlığını müşahede etmiş ve bu büyük müjdeyi haber vermiştir. Öyle ki, bir adama idam edileceği anda affedilerek padişahın yakınında bir saray verilse ne kadar sevinir.

Öyle de bütün cinler ve insanlar sayısınca toplu bir müjde olan bu sevinç ne kadar önemli ve değerlidir.

Dördüncüsü
Peygamber Efendimiz Miraçta Cenab-ı Hakkın cemalini görme nimetini tattı. Bu manevi nimetin Cennette mü'minlere de nasip olacağı müjdesini verdi. Ayın on dördünü nasıl açıkça gözünüzle görüyorsanız, Rabbinizi de öyle Cennette apaçık göreceksiniz” buyurarak bu ezelî müjdeyi bizlere hediye olarak getirdi.


Beşincisi
İnsan kâinatın en kıymetli bir meyvesi ve Kâinat Sahibinin en nazlı bir sevgilisi olduğu Miraçla anlaşıldı. Kâinata nisbetle küçük bir varlık, zayıf bir canlı olan insan bu meyve ile öyle bir dereceye çıktı ki, bütün varlıklar üzerinde bir makam ve mevki kazandı. Çünkü rütbesiz bir askere, “Sen paşa oldun” dense ne kadar sevinir.

Öyle de âciz, fani, devamlı ayrılık ve zeval tokadını yiyen biçare insana birden, "Sonsuz ve baki bir Cennette Rahman ve Rahîm olan Allah'ın rahmetine gireceksin" dendiğinde o insan ne kadar büyük bir mevki ve makama çıkar.,

 Cennette hayal hızında, ruh genişliğinde, akıl akıcılığında, kalbin bütün arzularında Cenab-ı Hakkın ebedi mülkünde seyir ve seyahate erecektir. Cenab-ı Hakkın nur cemalini seyretme nimetini tadacaktır. Böyle bir insanın kalb ve ruhu ne kadar büyük bir sevince kavuşur değil mi? Miraçın bu meyvesi insanın en büyük arzu ve hedefidir. (Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, 31. Söz.)

Miraç Gecesi Namazı

Miraç gecesi kılınacak namaz on iki rekattır. İki rekatte bir selam verilerek kılınacak olan namaz on iki rekat ile bitirilir. Her rekatte Fatihadan sonra on kere ihlas okunur. Kılınma zamanı yatsı namazı kılındıktan sonra, imsak vaktine kadar ki herhangi bir vakit olabilir. Bu oniki rekat namaz bittiği zaman selamdan sonra yüz defa


Sübhanallahi vel hamdülillahi vela ilahe illallahü vallahü ekber vela havle vela kuvvete illa billahil aliyyül azim” duası okunur.
Ardından da yüz kere istiğfar yapılır.Miraç Gecesinin Gündüzünde Kılınacak Namaz

Miraç gecesinin gündüzünde öğlen namazını kıldıktan sonra sonra dört rekat namaz kılınır.
Bu namazın;birinci rekatında Fatiha’ dan sonra bir kere Felak suresi, ikinci rekattan sonra bir kere Nas suresi, üçüncü rekatta üç kere Kadr suresi, dördüncü rekatta elli kere İhlas suresi okunur.


Mübarek Kandil Gecesini Nasıl Değerlendirmeliyiz ?
 1-Kur'an-i Kerim okuyarak.

2-Aile bireyleriyle birlikte günün mana ve ehemmiyeti hakkında sohbet ederek.
3-Allah rızasi için namaz kılarak.
4-Hayatımızın geçmiş günleri ve yıllari hakkinda muhasebe yaparak.
5-Günahlarımızın bağıslanması için Allah'tan af dileyerek.
6-Sevgili Peygamberimize bol bol salât ve selâm okuyarak.
7-Dünya ve ahirete ait dileklerimiz için dua ederek.
8-Hastaları, yaşliları ziyaret ederek; yoksulları, öksüz ve yetimleri sevindirerek.
9-Es, dost ve yakınlarımızla tebrikleşerek.
10-Dargın ve kuskünleri barıştırarak, degerlendirebiliriz.

2 Kasım 2017 Perşembe

KABE'NİN ÖZELLİKLERİ

KABE

Lügatte “Dört köşeli küp şeklinde nesne” demektir. 

    Kâbe, Kur’ân-ı Kerîm’de iki defa zikredilmektedir. Âyetlerde “el-Beyt, (ev) el-Beytü’l-atîk,(En eski ev) el-Beytü’l-harâm, el-Beytü’l-muharram, el-Mescidü’l-harâm” (Korunmuş,dokunulmaz,saygı duyulan ev) gibi muhtelif isimlerle de anılan Kâbe’ye halk arasında ekseriyetle “Kâbe-i Muazzama” En çok tercih edilen isim olarak öne çıkar.

   Kabe’nin yapılışı hakkındaki rivayetlere göre, Hz. Adem ile Havva cennetten çıkarıldıkları vakit yeryüzünde Arafat’ta buluşurlar, beraberce batıya doğru yürürler. Kabe’nin bulunduğu yere gelirler. Bu esnada Hz. Adem, bu buluşmaya şükür olmak üzere Rabbine ibadet etmek ister ve cennette iken, etrafında tavaf ederek ibadet ettiği nurdan sütunun tekrar kendisine verilmesini diler. 

     İşte o nurdan sütun orada tecelli eder ve Hz. Adem, onun etrafında tavaf ederek Allah’a ibadet eder. Bu nurdan sütun Hz. Şit zamanında kaybolur, yerine bir taş kalır. Bunun üzerine Hz. Şit, onun yerine taştan onun gibi dört köşe bir bina yapar ve o siyah taşı binanın bir köşesine yerleştirir.

 İşte bugün Hacer-ül Esved diye bilinen siyah taş odur. Sonra Nuh tufanında bina kumlar altında uzunca bir süre gizli kalır. 

Hz. İbrahim Allah’ın emri ile Kabe’nin bulunduğu yere gider. Oğlu İsmail, annesi ile birlikte orada iskan eder. Sonra İsmail ile beraber Kabe’nin yerini kazar. Hz. Şit tarafından yapılan binanın temellerini bulur ve o temellerin üzerine bugün mevcut olan Kabe’yi inşa eder. Ayette “Beytullah’ın temellerini yükseltiyor” cümlesi bunu ifade eder.” 

“İnsanın ilk evi” şeklinde adlandırılan ve her gün yüz milyonlarca Müslümanın, o yöne dönerek ibadet ettikleri Kabe’nin ne zaman ve kim tarafından yapıldığı bilinmiyor, öte yandan Kabe’nin Hz. İbrahim tarafından ikinci kez inşa edilmesi sırasında bazı esrarengiz olayların yaşandığı belirtiliyor. 

Dünyada yaşayan ve çeşitli dinlere mensup insanların farklı farklı ibadet şekilleri vardır. Her inanç sahibi, kendi dininin gerek­tirdiği şekilde her gün ibadetini sürdürür. Kabe, Müslümanların ibadetinde çok önemli bir yer tutar. Her gün dünya üzerinde yaşayan milyonlarca Müslüman, nerede olurlarsa olsunlar, Kabe’nin bulunduğu yönü hedef alıp, o yöne doğru namaz kılarlar.



                              Kabe’nin yerini arıyor

Birçok kaynağın bildirdiğine göre, Kabe’nin bu günkü duruma gelişi, Hz. İbrahim’in zama­nına dek uzanır. İslam metinlerinde Allah’ın Hz. İbrahim’i Kabe’yi inşa etmekle görevlendirerek Mekke’ye gönderdiği yazılı­dır. Bununla birlikte, Kabe’nin Hz. İbrahim’ den çok çok daha eski dönemlere uzanan bir geçmişi olduğu da söyleniyor. 

  Çünkü Hz. İbrahim’in Kâbe’yi inşa etmek için Mekke’ye geldiği sırada, “Kabe’nin yerini aradığından” söz ediliyor. İnanışa göre Kabe çok önceleride vardı. Fakat Nuh Tufanı sırasında yıkıla­rak kayboldu. İşte Hz. İbrahim de Kabe’nin özgün yerini bulmak ve onu yeniden inşa etmekle görevlendirilmişti.

Dünyadan 1000 yıl önce yaratıldı
İslam bilginleri arasındaki yaygın inanca göre, “Allah gökleri ve yeri yaratmadan 40 yıl ince, Kabe su üzerinde bir köpük halinde  bulunuyordu.” Yeryüzü o köpükten döşenmiştir. Dolayısıyla Kabe, kâinatın mayasını oluşturmaktadır. Bir başka söylentiye göre de Allah yeryüzüne ait hiçbir şey yaratmadan 1000 yıl önce Kabe’nin yerini yaratmıştı. Aynı inanışa göre Kabe’nin temelleri yerin yedi kat altına kadar uzanır.

                        İlk tavaf ne zaman oldu?

Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin’in oğlu Muhammed, babası ile bir adamın arasında geçen ilginç bir konuşmaya tanık olduğundan söz eder. “Babam ile beraber Mekke’de Mes­cidi Haram’daydik. Babam Kabe’yi tavaf ediyordu, ben de onun arkasından gidiyordum. 
    Birden babamın yanına bir adam yaklaştı ve şöyle dedi: ‘Ey Resulullah’ın oğlu! Sana bir şey sormak istiyorum’. Babam ise tavaf bitin­ceye kadar adamla konuşmadı. Daha sonra babam tavafını bitirdi ve Kabe’nin oluğunun (mizab) altında durdu.
 O adam tekrar geldi ve babama şunu sordu: ‘Kabe’yi tavafın başlangı­cını soruyorum. Tavaf ne zaman, nasıl ve niçin yapılmıştır?’ Şam yöresinden geldiğini öğrendi­ğim bu adama babam şunları anlattı:”


 “Yeryüzüne bir halife göndereceğim”

“Şam’lı kardeş, şimdi sana söyleyeceklerimi iyi ezberle ve doğru olarak anlat. Kabe’yi tavafın başlangıcı şöyledir: Allah meleklere, ‘Ben yer­yüzüne bir halife göndereceğim’ dediği zaman melekler ona, ‘Ey bizim Rabbimiz! Halife, yer­yüzünü fesada uğratacak, orada kanlar akıta­cak, düşmanlıkta bulanacak, suç ve cinayet işleyecek kimselerden, yani bizden başkasın­dan mı tayin olunacak? Rabbimiz, o halifeyi bizim aramızdan seç’ şeklinde ısrar ettiler. Allah ise şöyle dedi: ‘Ben şüphesiz sizin bilme­diklerinizi de bilirim.’ “

                               Gökteki beyt

“Melekler bunun üzerine Rab’larına karşı yap­tıkları bu itirazdan ötürü, O’nun gazabını anlayarak Arş’a sığındılar. Başlarını yukarıya kaldırarak Allah’a yalvarmaya başladılar. Bu şekilde hiç durmadan saatlerce arşı tavaf etti­ler. Bu hareketlerinden ötürü Allah meleklere acıdı. 
     Bundan sonra da Allah arşın altında dört direkli bir ‘Beyt’ (ev) koydu. Bu Beyt’in direkle­rini kırmızı yakuttan süsledi ve ona Beyt’üd Darrah adını verdi. Sonra da meleklere şöyle dedi: “Arşı tavaf etmeyi bırakın da bu Beyt’i dolaşın.’ Bunun üzerine melekler bu gökteki Beyt’in çev­resinde tavafa başladılar. 

Dünyanın kendi etrafında dönüşü gibi insanlar yaptıkları tavafla kebe'nin etrafında,meleklerde semada Beytülma'mur'un etrafında dönerler.Hz Peygamber'emi'rac  sırasında gösterilen Beytülma'mu,yedinci semada bir gelen bir daha gelmemek üzere her gün 70.000 meleğin ziyaret edip ibadette bulunduğu bir mabeddir.

                  Melekler Kabe’nin temelini kazıyorlar

     Yine bir diğer İslam inancına göre, Âdem, cennetten yeryüzüne indirildiğinde, Allah onu teselli etmek için melekler aracılığıyla yeryüzüne bir beyt indirmişti. Melekler yeryü­züne inip Kabe için yedinci kata kadar varan bir temel kazdılar. Temele ancak otuz kişinin kaldırabileceği büyüklükte taşlar yerleştirdi­ler. Âdem de bu sağlam temelin üzerine cen­netten indirilen beyti yerleştirdi. Ve onun çevresinde ilk tavaf eden kişi oldu.

                              Tufan’da kayboldu
      
       Nuh Tufanı’nda ise Kabe’nin yeri kayboldu. Tufan’dan, Hz. İbrahim’in zamanına kadar yeri de belirsiz kaldı. Sadece Kabe’nin bulun­duğu alan biliniyordu. 

     Bu yer de kırmızı top­raklı ve sel sularının ulaşamayacağı  kadar tümsek bir tepe durumundaydı. Yeri kesin olarak belli olmamakla birlikte, insanlar tara­fından Kabe’nin yerinin bu bölgede olduğu biliniyordu ve tıpkı bugün olduğu gibi o zaman da yeryüzünün çeşitli yerlerinden insanlar Kabe’nin bulunduğu bölgeye gelip dua ederlerdi, ibadet ederlerdi.

                                
                                    Esrarengiz bulut

     Bu durum Hz. İbrahim’in Allah tarafından Kabe’nin yeniden inşa edilmesiyle görevlen­dirildiği zamana kadar sürdü. Bu konuya iliş­kin kaynaklardaki bilgilere göre Kabe’nin Hz. İbrahim tarafından inşasında birtakım esrarengiz olaylar oldu. Sözgelimi Hz. İbra­him, Kabe’yi inşa etmek için Mekke’ye geldi­ğinde, yanında bir melek ve ‘Sekine’ adı verilen bir “şey” vardı. Sekine’nin ne olduğu konusunda çelişkili ve farklı bilgiler öne sürü­lüyor. Kimilerine göre, Sekine iki kanadı ve kedi başı gibi bir başı olan ve çok hızlı uçan bir “kuş” idi. 

Kimilerine göre ise Sekine’nin insan yüzüne benzeyen bir yüzü vardı ve bir tür inilti sesi çıkarırdı. Daha başkaları ise Sekine’nin hoş bir rüzgâr olduğunu öne sürüyorlar. 
Müslüman hacıların Kabe’de tavaf ettikleri sırada çekilen bir gece fotoğrafı, islami inanışa göre ilk tavaf Âdem Peygamberden önce melekler tarafından yapıldı. Meleklerin gökte tavaf ettikleri yer, tam bugünkü Kabe’nin bulunduğu yerin üstündeydi

                               Bulut yere iniyor

   Hz. İbrahim, bugünkü Kabe’nin bulunduğu yere gelince Sekine, ona, “Burada dur!” dedi. Kabe’nin yeri bu şekilde belirlendikten sonra Sekine, içinde baş şekli bulunan bir bulut biçi­minde yere indi.
      Bulut ona Kabe’nin inşa edi­leceği yer üzerinde görünerek şöyle dedi: “Ey İbrahim! Rabbin sana bu bulutun altında ve onun ölçüsünde bir temel kazmanı emrediyor.” Hz. İbrahim de bulutun gösterdiği ölçülerde yeri kazmaya başladı. Oğlu Hz. İsmail de ona yardım ediyordu. Bir süre sonra Kabe’nin Adem tarafından inşa edildiği zamanki ilk temeline ulaştılar. Bundan sonra meleklerin de yardımıyla Kabe inşa edilmeye başlandı. Kabe’nin inşasında kullanılan taşların, Sina, Lübnan, Hira, Zeytinlik ve Cudi dağlarından getirildiği söyleniyor. 
Kabe’nin kapısının üzerindeki siyah örtü hac mevsiminde kaldırılır. Kapıya el sürmek hacıların yerine getirmesi gereken bir davranış olarak kabul ediliyor 

                                        Levite olan taş

   Kabe’nin yüksekliği yerden bir adam boyu olunca bulut birden kayboldu. Bundan sonra Kabe’nin duvarları inşa edilmeye başlandı. Hz. İsmail taş taşıyor, yaşlı babası Hz. İbra­him de duvar örüyordu. Fakat binanın duvar­ları yükselip de insan boyunu aşınca Hz. İsmail özel bir taş getirdi. 
     
     Bu taş denildiğine göre yere temas etmiyordu ve Hz. İbrahim’in ihtiyacına göre alçalıp, yükseliyordu. Kabe’ nin duvarı Hacer-ül Esved taşının bulunduğu yere gelince Hz. İbrahim oğluna şöyle dedi: “Bana öyle bir taş getir ki, onu bu köşeye koyayım.” Bunun üzerine Hz. İsmail, babas­ının istediği taşı bulmak için çevrede dağlara çıktı. O sırada karşısına Cebrail çıktı ve ona Hacer-ül Esved taşını verdi. Taş böylece bugünkü yerine yerleştirildi.
  

              İnsanlar kirletmeseydi, şifa verecekti

Hz. Muhammed’in ise Hacer-ül Esved ile ilgili olarak şöyle dediği söyleniyor: “Bu taş eğer cahiliye devrinin pislikleri ve kirleri ile kirletil­miş olmasaydı onunla her türlü hastalık, veba ve musibetten kurtulmak için Allah’tan şifa istenirdi. Allah elbette bir gün onu ilk yarattığı şekle döndürecektir. 
     
    O, cennet yakutlarından beyaz bir yakut idi, fakat, Allah onu, kötülerin günahlarından ötürü değiştirip, ziynetini zalim ve günahkârlardan gizledi. Çünkü onlar, cen­netten çıkma bir şey bakmaya layık değillerdir.”
 Cennetten getirildiğine inanılan Hacer-ül Esved taşı, Hz. Muhammed’e göre bu kara taş önceleri bembeyazdı, insanların günahları onu kararttı.

 “Hacer-ül Esved cennete dönecektir”

Hz. Muhammed’in Hacer-ül Esved ile ilgili diğer sözleri de şöyle: “Hacer-ül Esved cennet taşlarından bir taştır. Eğer ona kirli eller dokunmasaydı, şimdi aynen indiği şekilde kala­caktı… Hacer-ül Esved Allah’ın yeryüzündeki sağ elidirAllah onun vasıtasıyla kulları ile tokalaşır… 

Cebrail, Hacer-ül Esved’i cennetten getirdi ve onu gördüğünüz yere  yerleştirdi. O sizin desteğinizdir. O durdukça siz iyilik üze­rinde kalırsınız. Ona gücünüz yettiği kadar yapışın. Çünkü şüphe yoktur ki, Cebrail bir gün gelip onu getirdiği yere götürecektir… Hacer-ül Esved cennet yakutlarından bir yakuttur. Dönüp gideceği yer de yine cennettir.”

İbni Abbas ise şöyle diyor: “Yeryüzünde cennete ait sadece iki varlık vardır. Bunlardan biri Hacer-ül Esved, diğeri ise Makamı ibrahim’dir. Eğer bunlara müşriklerin elleri dokunmamış olsaydı, onlara dokunan kimse­lere Allah şifa verecektir.”

                               
      Hacer-ül Esved taşı, Kabe’nin doğu köşe­sinde, kapıya yakın bir yerde ve yerden 1,5 metre yükseklikte gümüşten bir mahfaza içinde tavafın başlangıç ve bitiş noktasını belli eden hacerul esved bulnur. Arapçada ''siyah taş'' anlamına gelen Hacerülesved 30 cm çapında, yumurta biçiminde, hafif sarı ve koyu kır­mızı damarlı bir taştır. Hacerülesved Hz İbrahim tarafından kabe'nin inşası esnasında tavafın başlangıç noktasını belirlemek amacıyla yerleştirilmiştir.Resül'i Ekrem Bir defasında dudaklarını Hacerülesved'in üzerine koyarak uzun süre ağlamış daha sonra dönüp Hz Ömer'in de ağladığını görünce şöyle demiştir.

      ''Ey Ömer! Göz yaşları burada dökülür''Hz Ömer yine Hacerülesved le ilgili olarak ''Allah'a and olsun ki senin zarar veya fayda vermeyen bir taş olduğunu biliyordum.Eğer Resulüllah seni istilam ederken görmeseydim, ben de seni istilam etmezdim'' ve Resulüllah'ı seni öperken görmeseydim seni öpmezdim.Şeklindeki sözleriyle Hacerülesved'in önemine işaret etmiştir.

                             Kabe ve 19 sayısı
Öte yandan, gizemli 19 sayısının Kabe ve çev­resinde de ortaya çıktığı görülüyor. Derinle­mesine olmamakla birlikte, yapılan küçük bir inceleme, şu sonuçlan ortaya koydu: Kabe’ nin de içinde bulunduğu Mescid-ül-Haram’ın kapılarının sayısı 19’dur. Hacer-ül Esved ile Makamı İbrahim’in arasındaki uzaklık 19 metredir. Kabe’nin içerisinde bulunan levha­ların toplam adedi 38’dir (2X19). Bu levhalar­dan yine 19 tanesi yeşil renktedir. Kabe’nin güney köşesi (Rükn-ül-Yemani) ile doğu köşesi (Rükn-ül Esved – Hacer-ül Esved’in bulunduğu köşe) arasında 19 taş vardır.

                         Ruhsal enerji merkezleri
Yazılı tarihin bilgilerine göre Kabe’nin ne zaman, hangi uygarlık zamanında, nasıl ve niçin yapıldığına ilişkin hiçbir bilgi yok. Bazı gizemciler Kabe’nin, yeryüzünün en büyük ve en güçlü ruhsal enerji merkezi olduğunu belir­tiyorlar.

 Onlara göre yeryüzünün çeşitli yöre­lerine dağılmış durumda bulunan psişik enerji santralları var. Esrarengiz yeraltı ülkesi Agarta, Paskalya Adası’ndaki dev heykeller, İngiltere’deki Stonehenge megalitleri, ve Piramitler bunlardan sadece birkaçı. Öte yandan, bilindiği gibi ley araştırmacıları da bu söz konusu noktalarda, “ley enerjisi” adını verdikleri fakat içeriği tam olarak bilinmeyen bir enerjinin akıştığından söz ediyorlar.

Eski insanlar ve enerjinin odaklandığı noktaları şu ya da bu şekilde biliyorlardı ve bu odak noktalarına çeşitli yapılar kurmuşlardı. Tarihin çeşitli dönemlerinde insanların bura­larda dinsel törenler düzenledikleri biliniyor.
  
Hacıların Safa ve Merve arasında yapmaları gereken yürüyüşten bir görünüş
Hatta Druid rahiplerinin izleyicileri günü­müzde bile, yılda bir kez Stonehenge megalitleri çevresinde toplanıp dinsel tören yapıyorlar. Fakat kuşkusuz tüm bu enerji merkezleri artık, o ilk etkinliklerini kaybet­mişe benziyorlar.
 Kabe’nin, Hacer-ül Esved ve Makamı İbrahim’in İçinde yer aldığı Mescid-ül Haram. Mescid-ül Haramın 19 kapısı var. Ayrıca Hacer-ül Esved ile Makamı İbrahim arasındaki uzaklığın da 19 metre olduğu belirtiliyor.

                      Kozmik enerjileri topluyor

Eğer gerçekten Kabe denildiği gibi bir ruhsal enerji merkezi ise, etkinliğini hâlâ tüm canlılı­ğıyla sürdürüyor demektir. Kabe’nin, birta­kım kozmik enerjileri bünyesinde toplayarak yeryüzüne dağıttığı, böylece bir tür transfor­matör işlevi gördüğü söyleniyor. Bunun sonucunda da her gün milyonlarca Müslü­man, Kabe yönüne dönerek oradan yayılan psişik enerji ile uyuma geçiyorlar. 

     Ayrıca, namaz sırasında yapılan hareketler de bu enerjinin, insanın ruhsal ve fiziksel varlığının tüm unsurlarına nüfuz etmesini sağlıyor. Kabe’de tavaf yapıldığı zaman ise, yani enerji­nin odak noktasının çevresinde dönüldüğü zaman bu psişik enerji ile en üst düzeyde bağlantı kurulduğu an oluyor.

      Nitekim insanların tavaf sırasında birtakım normalötesi olaylar yaşadıkları söyleniyor. Bunların arasında zaman kaymaları, ışınlama olayları, apor olayları, çeşitli ruhsal görüntüler var. Hatta tavaf sırasında gökte uçandaire gördüğünü söyleyenler bile var.
 Şeytan taşlama yeri.
     İslam inanışa göre Hz. ibrahim, oğlu İsmail’i Allah’a kurban etmek istedi. Denildiğine göre Hz. İbrahim’i böyle yapmaya zorlayan şeytan oldu. Hz. İbrahim önce buna karşı çıktı ve Şeytan ile aralarında bir mücadele başladı. Hz. İbrahim Şeytan’a taşlar atmaya başladı. Bu olayın geçtiği yer olduğuna inanılan noktaya sonraları fotoğrafta görülen sütun dikildi. Bu sütuna taş atılarak şeytan’ın kovulacağına inanılıyor . 
               
                 Kıyamet günü tanıklık yapacak

Hacer-ül Esved taşının ise Dünyadışı bir kökeni olduğu öne sürülüyor. 
    Ayrıca Hacer-ül Esved’in, öyle sadece basit bir taş olmanın ötesinde evrensel düzeyde bir işlevi olduğu belirtiliyor. Bu işlevin ise Dünyadışı zekâlarla bağlantılı bir tür kozmik bilgisayar olabile­ceği düşünülüyor. Nitekim, bazı gizemciler, Hz. Muhammed’in şu sözünün, ancak bu şekilde bir anlam kazanabileceğini vurgulu­yorlar: “Şüphesiz, Allah bu taşı, göreceği iki gözü ve kendisini öpenlere şahitlik yapacağı bir dili ile kıyamet gününde insanlar için konuşturacaktır.”

30 Ekim 2017 Pazartesi

SEVR MAĞARASI

                           SEVR MAĞARASI

      Mescid-i Haram’ın güney cephesinde, takriben 4 km. uzaklıkta, Arafat yolu üzerindedir. Dağın eteği ile zirvesi 
sevr dağı458 m, takriben 1,5 saatte yaya çıkılabilen bir mesafedir. Sevr, bir çok tepeden oluşan bir dağdır. Bu dağda pek çok irili ufaklı mağara vardır. 


Bu mağaralar dağın değişik yerlerine dağılmıştı. Hz. Peygamber (s.a.s)'in Hicret sırasında Hz. Ebu Bekir (r.a) ile birlikte sığındıkları mağaranın bazı özellikleri vardır. 

Öncelikle gizlenmeye elverişli olup, kayadan yontularak yapılmış bir mağarayı andırır. Ön ve arkasında delikleri vardır. Bunlar mağaranın alt kısmındadır. Bu sebeple mağaraya ancak sürünerek veya eğilerek girmek mümkündür.
sevr mağarası RESİMLERİ ile ilgili görsel sonucu
    Medine'ye gitmek üzere yola çıktığı halde Hz Peygamber'in önce sevr dağına gitmeyi tercih etmesi,Mekkeli müşrikleri yanıltmak ve etrafın sakinleşmesini beklemek içindi.
    Müşrikler onu evinde bulamayınca Medine yolunu kontrol altına alacakları belliydi.Bu sebeple Hz Peygamber,zaman kazanmak için Medine istikametine gitmek yerine güneye gidip izini kaybettirdi.
   Müşrikler bütün aramalarına rağmen Hz Peygamber'i bulamayınca başına ödül koydular.Onu yakalayana ya da öldürene yüz deve verileceğini ilan ettiler.

Peygamberimiz (s.a.v.) Hz. Ebu Bekr-i Sıdık (r.a.) ile hicret ederken Sevr mağarasına girerek 3 gece kaldılar. Mağaraya önce Hz. Ebu Bekir girerek zararlı bir şey olup olmadığına bakmış, sonra da Rasülüllah Efendimiz girmiştir.  Bu iki dostu, bu mağaraya getiren olayları ve mağarada yaşadıkları anlara kısaca değinmek uygun olacaktır.

Müşriklerin bitmez tükenmez baskı ve işkenceleri üzerine Hz. Peygamber, müslümanlara İslam için uygun bir ortam olan Medine'ye hicret etmelerini emretti. Bu emir üzerine hicret başladı. Ancak Kureyşliler bu durumdan son derece rahatsız oldu. Buna sebep, Hz. Muhammed (s.a.s)'in de hicret edip Medine'de bir güç ve merkez oluşturması korkusu idi. Kureyş korkmakta haklıydı; çünkü Medine, Mekke ile Şam yolu üzerinde bulunuyordu. 

Bu da Mekke'nin iktisâdi durumunu tehlikeye düşürmeye yeterliydi. O halde putları ve ticari faaliyetleri için önemli bir tehlike olan bu İslâm dini daha şimdiden ortadan kaldırılmalıydı. Takip edecekleri politikayı belirlemek için Kureyş'in ileri gelenleri bir araya geldiler. Bu hususa Kur'an şöyle değinir:

"Ey Muhammed! Hatırla, bir zaman kâfirler seni tutup bağlamak veya öldürmek, yahut sürüp çıkarmak için tuzaklar kuruyorlardı. Onlar sana tuzak kurarlarken; Allah da onların tuzaklarını boşa çıkarıyordu. Allah tuzakları bozanların en hayırlısıdır" (el-Enfal, 8/30).


 Bu mağarada üç mucize zuhur etmiştir: 

1- Hz. Ebu Bekir’in ayağını yılan sokmuş, Hz. Ebu Bekir, topuğunda hissettiği acıya rağmen kımıldamamaya çalışmış, ama bu esnada gözlerinden akan ve Efendimizin yüzüne gelen yaşlarla uyanan Hz. Peygamber (as) kendi tükürüğünü ısırılan yere sürdü. Hz. Ebu Bekir acı hissetmemiş, şifa bulmuştu. 

2- Onlar içeri girdikten sonra Allah’ın emriyle mağaranın ağzına örümcekler ağ germiş ve güvercinler yuva yapmışlardı. 

3- Müşrikler mağaranın önüne kadar gelmişler, içlerinden biri aramak istemiş, Ümeyye bin Halef ona; “Orada ne işin var, aklını mı yitirdin? Orada Muhammed doğmadan örümcekler ağını germiş, kuşlar yuva yapmış” deyince mağaraya girmekten vaz geçtiler. 

Bu arada müşrikler,iz sürücüler'in yardımıyla Hz Peygamber'i yakalamaya çalışıyorlardı.İz sürücü Kurz b.Alkame bazı müşriklerle bilikte Sevr mağarasının kapısına kadar geldi.Müşrikler mağaranın kapısında kendi aralarında Hz Peygamber'in yakınlarında olup olmadığını konuşmaya başladılar.


Bu sırada Hz. Ebu Bekir'i bir telaş aldı.Hz Peygamber ise onu sakinleştirmeye çalışıyordu.Hz Ebu bekir;“Müşrikler mağaraya yaklaştıkları zaman ayakları görülüyordu. Dedim Ki: “Ya Rasülallah, başlarını eğseler bizi görürler.” Peygamberimiz (s.a.v.) : “Sus ya Ebâ Bekr, bu ikinin üçüncüsü Allah’tır” buyurdu. 
sevr dağı yüksekliği ile ilgili görsel sonucu
Olay Kur'an'da şöyle tasvir edilmektedir:''Eğer siz ona (Peygamber’e) yardım etmezseniz, (biliyorsunuz ki) inkâr edenler onu iki kişiden biri olarak (Mekke’den) çıkardıkları zaman, ona bizzat Allah yardım etmişti. Hani onlar mağarada bulunuyorlardı. Hani o arkadaşına, “Üzülme, çünkü Allah bizimle beraber” diyordu. Allah da onun üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz birtakım ordularla onu desteklemiş, böylece inkâr edenlerin sözünü alçaltmıştı. Allah’ın sözü ise en yücedir. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.''(Tevbe 40. ayet meali)

Efendimiz (s.a.v.) Cuma, Cumartesi ve Pazar gecelerini orada geçirdi. Üç gün üç gece kaldılar.Bu surede Hz Ebubekir'in oğlu,Abdullah akşamları mağaraya gelerek müşrikler'im konuşmalarını anlatıyordu.

Abdullah oradan ayrıldıktan sonra Hz Ebubekir'in azatlısı 'Amir b.Füheyre mağaranın yakınlarına getirdiği koyunları getirerek onun ayak izlerini yok ediyordu.Sürü oraya gelince Hz Peygamber ihtiyaçları olan sütü de alıyorlardı.

Üç gün sonra, kararlaştırıldığı üzere kılavuz olarak tutulan Abdullah b. Ureykıt de, kendisine teslim edilen iki deveyle birlikte kendi devesi de yanında bulunduğu hâlde  
İlgili resim

Hz Peygamber Peygamberliğinin 14. yılı (M.622)1Rebiülevvel Pazartesi günü, (seher vakti)Hz Ebu bekir, Amir b.Füheyre ve yanlarında bulunan klavuzla birlikte yola çıktı.

Hz Peygamber'in yol klavuzu Abdullah b.Ureykıt,onları daha az kullanılan,fakat bu yolculuk için daha güvenli olan sahil  yolundan Medine'ye götürdü.

28 Ekim 2017 Cumartesi

TEBÜK GAZVESİ

                  TEBÜK GAZVESİ

Tebük, Medine-Şam ticaret yolu üzerinde bulunan bir mevkiidir. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin 630 (Hicri 9)yılında Bizans imparatoruna karşı çıktığı sefer.



 Recep ayında bir Perşembe günü  yapılmıştır.Müslümanlar bu savaşta su, binit ve yiyecek hususunda çok büyük sıkıntılar çektiğinden  Kur’an-ı Kerim’de bu zaman için “sâatü’l-usre” (güçlük zamanı) ifadesi kullanılmıştır. Tebük’e katılan askerler için de Ceyşu’l-Usre denilmiştir.


İlgili resim


İslâmiyet’in Arab yarımadasında hızla yayıldığı dokuzuncu senede, İslâm Devleti’nin büyümesini engellemek isteyen hıristiyan Arablar, Herakliüs’e; “Şu peygamberlik dâvası ile ortaya çıkan kişi vefat etti. Müslümanlar şimdi kıtlık ve yokluk içindeler. 



Eğer, onları dînine çevirmek istiyorsan, tam sırasıdır” şeklinde yalanlarla dolu bir mektup yazdılar. Bunun üzerine Herakliüs, Kubad kumandasında, kırk bin kişilik bir orduyu, yola çıkardı.

     Bu durumu haber alan Fahr-i kâinat efendimiz, Eshâbını toplıyarak, harbe hazırlanmalarını emir buyurdu. O sene kuraklık olduğundan sahâbîler maddî yönden büyük birdarlık içinde idiler. Sâdece, ticâret yapanların durumu, biraz iyi idi. Peygamber efendimiz, Eshâbının, harbe katılacak askerin teçhizatı için mâlî yardımda bulunmalarını da arzu buyurmuşlardi. Efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem bu arzuları, sahâbîleri harekete geçirdi. Herkes elinde avucunda ne varsa getiriyor, malı ve canı ile cihâda hazırlanmağa çalışıyordu

Suriye’den Medine’ye ticaret için gelen Nabatîler, Hz. Peygamber’e, Rumların Müslümanlara saldırmak için büyük bir hazırlık yaptıklarını, himayeleri altındaki Lahm, Cüzâm, Gassân gibi Hıristiyan Arap kabilelerini de yanlarına aldıklarını ve öncü birliklerinin Belkâ’ya kadar geldiğini haber verdi. Bunun üzerine Rasûlullah Tebük Gazvesi’nin hazırlıklarına başladı. Taberânî’de yer alan rivayete göre Rum ordusu 40 bin savaşçıdan oluşuyordu. Mevsim yazdı, havlar çok sıcaktı ve önemli derece bir kıtlık yaşanıyordu.


   Ayrıca hurmaların da tam olgunlaşma dönemiydi. Hz. Peygamber önceki savaş hazırlıklarında nereye gideceklerini son ana kadar gizli tutmuştu. Ancak bu defa ağır bir mevsim geçirdikleri için Müslümanlara, yolculuğun nereye yapılacağını, zorluğunu ve düşman ordusunun gücünü önceden açıkladı ve hazırlıkların ona göre yapılmasını söyledi.
   Böyle bir zamanda savaşmak istemeyen münafıklar savaş emrinin verilmesinden sonra propagandalara başladılar ve sıcaklığı bahane ederek savaşa engel olmak istediler.  Savaşa katılacağı takdirde fitne çıkarıp Müslümanlara engel olabilecek 80 kadar münafığa bahaneleri dolayısıyla izin verildi.

   Savaşa katılmamak için Rasûlullah’tan izin isteyen bedevi Müslümanlar da oldu fakat Hz. Peygamber bunlara izin vermedi. Savaşa karşı isteksizlik içinde bulunan Müslümanlar indirilen ayet-i kerimeyle uyarıldı.''Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir.(Tevbe 9/38-40). Bu uyarıdan hemen sonra ashab hazırlıklarını hızlandırdı.

Hz. Peygamber 30 bin kişilik bir ordu ile savaşa çıktı. Ancak Ka’b b. Mâlik, Ebû Hayseme, Hilal b. Ümeyye gibi bazı sahabiler orduya katılmadı. Ebû Hayseme Müslümanlar çıktıktan 2 gün sonra ordu Tebük’e varmadan Rasûlullah’a yetişti.

Büyük sancağı Hz. Ebû Bekir’e teslim eden Allah Rasûlü, her kabilenin bayrak almasını emretti. Açlık, yetersiz binek ve şiddetli fırtına ile geçen yolculuktan sonra Tebük’e varıldı. Burada karargah kuran Hz. Peygamber, ordunun güveliğini sağlama görevini Abbad b. Bişr’e verdi. Burada 10-15 günlük bir bekleyişten sonra Bizans’ın Müslümanlara karşı savaş hazırlığında olduğu haberinin asılsız olduğu anlaşıldı.

Cizye ayeti ''Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm’ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.''(Tevbe 9/29)  bu sefer sırasında indi ve ilk defa yine bu seferde uygulandı. Benî Cüzâm reislerinden bazıları Resûlullah’la görüşüp müslüman oldu.
Oldukça zor şartlar altında Bizans’a karşı 30.000 kişilik bir ordunun harekete geçirilmesi Medine’nin askeri ve siyasi gücünü ortaya koyar. Ayrıca Tebük Gazvesi, Müslümanların sınırlarını korumadaki kararlığını gösterir.

Sefer boyunca öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı namazları cem edilerek kılındı. Gazve dönüşü münafıklar Hz. Peygamber’e gelerek kendisi için bir mescid yaptıklarını söylediler. Münafıkların bu mescidi (Dırar mescidi) yaptırmadaki asıl niyetlerinin bozgunculuk yapmak ve Müslümanların arasına nifak sokmak olduğunu bildiren ayetler inince Onlara döndüğünüzde, size mazeret beyan edeceklerdir. 

''De ki: “Mazeret beyan etmeyin. Size kesinlikle inanmayız. Çünkü Allah bize sizin durumunuzu bildirdi. Bundan böyle davranışlarınızı Allah da Resûlü de görecek. Sonra hepiniz, gaybı da görülen âlemi de bilene döndürüleceksiniz de yapmakta olduğunuz şeyleri size haber verecek.Bedevîlerden öyleleri vardır ki, (Allah yolunda) harcayacakları şeyi bir zarar sayar ve (bundan kurtulmak için) size belâlar gelmesini beklerler. Kötü belâlar kendi başlarına olsun. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.(Tevbe 9/94-98) 

Allah Rasûlü mescidi yıktırdı.  Elli gün süren Tebük Seferi Hz. Peygamber’in son gazvesidir.

Nefislerine uyarak sefere katılmayan üç sahabi Hz. Peygamber’e gelerek gerçeği anlattılar. Hz. Peygamber bu sahabilere toplumdan tecrit edilme cezası verdi.  Müslümanlarla konuşmaları yasak olan bu sahabiler, elli gün boyunca Allah’a yalvarıp tevbe ettikten sonra affedildiklerine dair ayet-i kerimeler ''(Savaştan geri kalan üç kişinin de tövbelerini kabul etti. 

       Yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları da kendilerini sıktıkça sıkmış, böylece Allah’(ın azabın)dan yine O’na sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra (eski hâllerine) dönsünler diye, onların tövbelerini de kabul etti. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul eden ve çok merhamet edendir.''  Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.Tevbe 9/118-119) indi.

27 Ekim 2017 Cuma

UMRE YAPILIŞI

UMRE YAPILIŞI
İhrama girmeden önce :
* Gerekli vücut temizliğini yapınız.
* Mümkünse güzel koku sürününüz. ( Hanımların diğer zamanlarda olduğu gibi evlerinin haricinde başkaları tarafından hissedilecek kokular sürmelerinde mahzur vardır.)
* Sıhhi tedbirlerinizi alınız.
* İhram yasağına uygun elbiselerinizi giyiniz. ( Erkekler giymekte oldukları bütün elbiselerini soyunur, sadece “izar” ve “rida” denilen iki parça örtüye bürünürler
izar ve rida ile ilgili görsel sonucuİzar :  Bele bağlanan ve belden aşağısını örten parçaya,
Rida : Omuza alınan ve üstü örten parçaya denir.

* Bu iki örtünün beyaz, yeni ve temiz olması müstehaptır. Ayrıca azaları belli etmeyecek şekilde kalınca olmalıdır.
* Ayaklarına terlik giyerler. ( Terlik bulamamışlarsa, ayakkabılarını topuklarını örtmeyecek hale getirirler.)
* KADINLAR; elbiselerini çıkartmazlar. Onlar için daima tesettüre en uygun olan, daha münasip  olandır. Ancak, hanımlar yüzlerini, arada boşluk kalmayacak şekilde, yüzlerine değen bir şeyle örtmezler. Ayakkabı, çorap giyerler, eldiven giyebilirler.
İhrama girerken : Bu hazırlıklardan sonra, mikat sınırında veya daha önce,  İhramın sünneti olarak – kerahet vakti değil ise – iki rekat namaz kılınız. ( Namaza başlarken : Niyet ettim Allah’ım senin rızan için ihram namazının sünnetini kılmaya diye niyet edilir ve namazın ilk rekatında Fatiha’dan sonra Kafirun suresi , ikinci rekatında Fatiha’dan sonra İhlas suresi okunur.)  Namazdan sonra umre için niyet ediniz. 

     Bu niyet şöyle yapılır : “ Allah’ım senin rızan için umre eda etmek istiyorum. Onun edasını bana kolay kıl ve umremi kabul buyur. Allah rızası için umreye niyet ettim ve ihrama girdim.”
Namaz kıldığınız yerden kalkıp sefere yönelince 
telbiye meali ile ilgili görsel sonucu
“Telbiye” getiriniz.
Telbiye : “ Lebbeyk Allahümme lebbeyk. Lebbeyke la şeriyke leke lebbeyk. İnnel hamde ven niğmete leke velmülk la şeriyke lek.” “
Meali:“Buyur Allahım buyur! Emrindeyim buyur! Senin hiçbir ortağın yoktur. Emrindeyim buyur! Şüphesiz hamd sana mahsustur. Nimet de senin, mülk de senindir. Senin hiçbir ortağın yoktur.”

Tavafın ilk üç şavtında “remel” yapınız. ( Remel : kısa adımlarla, hafif koşar vaziyette omuzları silkeleyerek, çalımlıca yürümektir. Hanımlar remel yapmazlar.)
Tavafı bitirince iki rekat tavaf namazı kılınız. Kerahet vaktinde iseniz sonraya bırakarak kamil bir vakitte eda ediniz. ( Namazın ilk rekatında Fatiha’dan sonra Kafirun Suresi, ikinci rekatında  Fatiha’dan sonra İhlas Suresi okumak efdaldir. 

makamı ibrahim ile ilgili görsel sonucu



Ve namaz yer müsait ise Makam-ı İbrahim’in arkasına denk gelecek yerde kılınsa iyi olur. Aksi halde kimseye eziyet etmeden müsait bir yerde eda edilir.)




Sonra bol bol zemzem içiniz ve bedeninize dökünüz.

hacerül esved ile ilgili görsel sonucu


Safa’ya yönelirken Hacer-ül Esved’e geliniz ve istilam ederek ayrılınız. Sünnettendir. 







Tekbir, tehlil getiriniz hamd ediniz, salavat getiriniz.tekbir tehlil ile ilgili görsel sonucu
safa merve tepesi ile ilgili görsel sonucu
Safa’ya varınız.
Yapacağınız say haccın sayıdır. Bu niyetle sayınızı yapınız.
İki yeşil direk arasında “hervele” yapınız.
Helvele : Süratlice  koşunun adıdır. Remelden farklıdır, ondan daha hızlıdır. Ancak müslümanın vakarını zedeleyecek şekilde var güçle koşmamalıdır.  Hervele sayın her şavtının sünnetidir. Hanımlar hervele yapmazlar.
Say  7 şavttır.
Safa’dan başlayıp, Merve’de biten yürüyüş bir şavttır. Merve’den Safa’ya  dönüş ikinci şavttır. Böylece devam eden say, Safa’dan başlamış, Merve’de bitmiş olur.
Başka bir deyişle say, Safa’dan  Merve’ye  4 gidiş, Merve’den Safa’ya 3 dönüş olmak üzere 7 şavttır.
Saydan sonra saçınızı traş edip ihramdan çıkınız.
Saç tıraşı iki türlü olur :

* Halk :  Saçın tamamını dipten tıraş etmektir. Bu daha efdaldir.

* Taksir : Başın üçte biri veya dörtte birinden “ ünmüle miktarı” ( parmağın üç boğumundan  en uçtakinin uzunluğunda ) kesmektir.

Başın bir tarafını usturaya vurup öbür yanlarını bırakmak, sadece kahkül bırakmak gibi müslümanın vakarını zedeleyici tarzdaki traşlar mekruhtur.

 Saçlarının uzunluğu  “ ünmüle ”  miktarından  küçük olanlar  “ taksir ”  yapamaz, ” halk ”  yapmak  zorundadırlar.

Hanımlar  sadece “taksir” yaparlar. “ Halk”  yapmaları  “ tahrimen mekruh ” görülmüştür.
Traş  olduğunuz andan itibaren, bütün ihram yasakları kalkmıştır.
Umreniz tamamlanmıştır.

Mekke-i Mükerreme’de durduğunuz sürece, hükmen bir Mekkeli gibi davranır, nafile tavaf yapar, ibadet ve dua edersiniz.

 Mekkelilerin umre için mikatı olan,Mekke haremi hudutları haricine çıkarak ihrama girip nafile umre yapabilirsiniz.

Umre için Tenim’in veya Cirane’nin mikat yeri olarak seçilmesi daha efdaldir. Bunlardan birincisinde Allah Rasulü’nün emriyle Aişe validemiz, ikincisinde ise Rasulullah ( s.a.v ) kendisi ihrama girmiştir.

Bunlardan Tenim, Rasulullah’ın ( s.a.v ) kavli sünneti varid olduğu için Hanefilerce, Cirane de Şafiilerce, fiili sünnet varid olduğu için daha efdaldir.
Her iki nokta da sünneti seniyye tahakkuk ettiği için diğer yerlerden – ittifakla – daha efdaldir.
Efdaliyet olmamakla beraber başka “ hıll = Mekke Harem sınırı dışındaki bölgeler ” den de ihrama girilebilir. Arafat, Cidde, Hudeybiye.. gibi.