4 Ağustos 2018 Cumartesi

HAC NASIL YAPILIR

                                       
                                          HACCIN YAPILIŞI
Hac,Mekke'deki kabe,Safa-Merve,Mina,Müzdelife ve Arafat olmak üzere kutsal mekanlarda Peygamberimizin öğrettiği şekilde yapılan bir ibadettir.
hac-nedir

HAC 3 ÇEŞİTTİR

İfrad Haccı: Bir hac mevsiminde umre yapmayıp sadece hac yapmaktır. Hacı adayı ihrama girerken sadece hacca niyet eder ve hac vazifelerini yerine getirir. İfrad haccı yapanlara Şükür kurbanı kesmek vacib değildir.İsterlerse nafile kesebilirler.
Kıran Haccı: Hacı adayı ihrama girerken hem umre, hem de hacca niyet eder. Önce umreyi yapar fakat ihramdan çıkmaz, sonra da haccı yapar. Kiran haccında da kurban kesmek vacibtir.
Temettu Haccı: Umre ve haccı ayrı ayrı ihrama girerek yapmaktır. Hacı adayı önce umre için ihrama girip umre vazifelerini yapar ve ihramdan çıkar. Günü gelince yeniden ihrama girerek hac vazifelerini yerine getirir. Temettu haccında kurban kesmek vacibtir.
hac-cesitleri

Avrupa ve Türkiye‘den giden hacılar, değişik iklim şartlarında uzun süre ihramda kalmanın doğurduğu zorlukları dikkate alarak büyük çoğunlukla “Temettu Haccı” yapmayı tercih ederler. Bizlerde aynı şekilde haccın yapılışını anlatırken, “Temettu Haccı” nı esas alacağız.
Şimdi “Temettu Haccı” nın nasıl yapılacağını anlatalım:

 HAC NASIL YAPILIR?

hac-nasil-yapilirr

1- İHRAMA GİRİLİR:

Hac yapacak olan kişilerin ilk işleri ihrama girmektir. İhrama girmeden önce detaylı bir vücut temizliği yapılır. Daha sonra mümkünse boy abdesti alınarak ihrama hazırlanılır. Beden temizliğinden sonra erkekler iki parça alt ve üstten oluşan ihram kıyafetini giyerler. Başlar açık ve ayaklar çıplaktır. Ayaklarına, topukları ve üstü açık olacak şekilde terlik giyebilirler.
Bayanlar normal ve sade elbiseleri ile ihramlı sayılırlar. Erkekler gibi dinen giyilmesi gereken bir zorunluluk yoktur. Sadece yüzlerini örtmezler.
İhramları giydikten sonra araçlarla mikat mahaline gidilir. Erkek ve kadınlar kerahat vakti dışında 2 rekat ihram namazı kılar ve hac niyetlerini yaparlar.
“Allahümme inni üridül hacce feyessirha vetegabbelha mini.”
“Allahım senin rızan için haccımı yapmak istiyorum. Haccımı bana kolaylaştır ve benden kabul buyur. ”
Arkasından telbiye getirirler. Bundan sonra ihram yasakları başlamıştır. Hanefilere göre telbiye, ihrama girmenin şartlarındandır. Telbiyesiz ihram sahih olamaz. Bu yüzden mutlaka telbiye getirilmelidir.

Telbiye: Lebbeyk Allahümme lebbeyk, lebbeyke lâ şerike leke lebbeyk, innelhamde ve’n-ni’mete leke ve’l mülk lâ şerike lek
“Allah’ım! Davetine icabet ediyorum. Emrine boyun eğiyorum. Bütün varlığımla sana teslim oldum. Senin hiçbir ortağın yoktur. Tekrar tekrar davetine icabet ediyorum. Şüphesiz hamd sana mahsustur. Nimet senindir mülk de senin… Senin hiçbir ortağın yoktur.”
ihramin-hatirlattiklari
İhram’a nasıl girilir?
İhram yasakları nelerdir?

2- TAVAF YAPILIR:

Hacı adayları ihrama girdikten sonra, telbiye ve tekbirler getirerek Harem-i Şerif’e giderler. Kabe’yi görünce telbiyeyi kesip, tehlil ve tekbirlerle dua ederler.
Tavaf, bir şeyin etrafında dönmek anlamında olup, Hacer-i Esved’in hizasından başlayarak Kabe’nin etrafında yedi defa dönmektir. Bu dönüşlerin her birine “şavt” denir. Tavafın Kabe etrafında yapılacağını “… ve Beyt-i Atik-i (Kabe’yi) tavaf etsinler.“ ifadelerini içeren ayetten anlamaktayız.
Hac Tavafı nasıl yapılır?
Tavaf’a başlamadan, “Allah’ım! Beyt-i Haram’ını tavaf etmek istiyorum. Onu bana kolay kıl ve onu benden kabul buyur.” diye niyet edilir.
Kabe’yi sol tarafımıza alarak tavafın şavtlarına başlarız. Her şavta okunması gereken dualar vardır. Elimizde bir kitapçık yardımıyla bu duaları bakarak okuyabiliriz. Bunun yerine zikir, salavat, Rabbena dualarını da okuyabiliriz.
Kabe etrafında 7 kere dönüp tüm şavtlarımızı tamamladığımızda tavaf namazı kılmamız gerekmektedir. Tavaf namazını Makam-ı İbrahim’in arkasında kılmak müstehaptır. Orada yer olmadığı taktirde herhangi uygun bir yerde kılmakta caizdir. Niyet ettim Allah rızası için tavaf namazını kılmaya diye niyet edip namazımıza başlarız. Sünnet olan aynı ihram namazında olduğu gibi namazımızın ilk rekatında Fatiha’dan sonra Kafirun suresi, ikinci rekatında Fatiha’dan sonra İhlas suresini okumak sünnettir. Namazımızı da kıldıktan sonra tavafımız bitmiş olur.
Namazdan sonra kana kana zemzem içmek sünnettir. Etrafta bulunan sebillerden zemzem içilebilir.
Ayrıca tavafın kesintisiz olarak yapılması da sünnettir. Bu sebeple tavaf sırasında farz namaz için kamet getirilmesi, abdestin bozulması, ya da tavafı kesmeyi gerektiren başka bir mazeretin ortaya çıkması gibi durumların dışında tavafa ara verilmemelidir.

3- SAY YAPILIR:

Sa’y kelimesi; koşmak, hızlı yürümek anlamına gelmektedir. Hac ve umrede Kâbe’nin doğu tarafındaki “Safa” tepesinden başlayarak “Merve” ye dört gidiş, Merve’den Safa’ya üç dönüş olmak üzere bu iki tepe arasındaki gidiş-gelişe denir. Safa’dan Merve’ye her bir gidişe ve Merve’den Safa’ya her bir dönüşe “şavt” denir. Safa ile Merve arasındaki yaklaşık 400 metre uzunluğundaki yürüme alanına “Mes’a” denir. Sa’y yapmak vaciptir.
say
Safa tepesine çıkılır. Kabe’de ki Hacer-i Esved tarafına dönülerek, tavafın başlangıcında olduğu gibi, Kabe’ye doğru eller yukarıya kaldırılıp, ‘’Bismillah-i Allah’u Ekber’’ denilerek Kabe’ istilam edilir. Yani selamlanır.
‘’Allah’ım! Senin rızan için Umre Sa’y ini yapmak istiyorum. Bunu bana kolaylaştır ve onu kabul eyle’’ diye niyet edilir. Daha sonra Merve tepesine doğru yürünür. Bu andan itibaren isteyenler dua kitaplarındaki Sa’yın her şavtında okunacak duaları okur. İsteyen de içinden geldiği gibi dua veya zikir çeker.
Yeşil ışıklı lamba ve direklerin oraya gelindiğinde, erkekler koşar adımlarla yürürler. Buna ‘’Hervele’’ denir. Kadınlar ise normal yürüyüşlerine devam ederler. Merve’ye varıldığı zaman bir şavt tamamlanmış olur. Burada yine Kabe’ye dönülerek İstilam (selamlama) yapılır. Daha sonra Safa’ya doğru gidilir. Safa’ya varınca ikinci şavt tamamlanmış olur. Diğer şavtlar da aynen bu şekilde yapılır.
Yedinci şavt tamamlandıktan sonra Merve’de Kabe’ye karşı dönülerek dua edilir. İsteyen dua kitabında ki Sa’y bittikten snra okunacak duayı okur. İsteyen de kendi içinden geldiği gibi dua eder. Böylelikle Say’ı da bitirmiş oluruz.

4- TIRAŞ OLUP İHRAMDAN ÇIKILIR:

İhramdan ancak saçlar tıraş edilmek suretiyle çıkılır. Erkekler saçlarını dipten tıraş eder veya kısaltırlar. Kadınlar ise saçlarının ucundan bir miktar keserler. Kısaltmada saçların uçlarından alınacak miktar, parmak ucu uzunluğundan daha az olmaz.
Erkeklerin saçlarını dipten tıraş etmeleri, kısaltmalarından daha evladır. Kadınlar ise saçlarının uçlarından, parmak ucu boğumu (bir buçuk santim) uzunluğunda keserler. Başında saç olmayan erkeklerin, bıçağı veya saç makinesini başlarının üzerinde dolaştırmaları kesme yerine geçer. Bunun mutlaka yapılması gerekir. Saçı olmayan kadınların da makası başının üzerinde dolaştırması yeterlidir.
Tıraş olduktan sonra umre ihramından çıkılmış olur. Hac için tekrar ihrama girinceye kadar eşiyle cinsel ilişki dahil, bütün ihram yasakları kalkar. İhramdan çıkma aşamasına gelmiş ihramlı kimseler, birbirlerini tıraş edebilirler. Bu aşamaya gelmedikçe ihramlılar bir başkasını tıraş edemezler. Kıran ve ifrad haccına niyet edenler ihramlı kalmaya devam ederler. Bu aşamada kesinlikle ihramdan çıkamazlar.
Temettu haccına niyet etmiş olanlar böylece umrelerini bitirip ihramdan çıktıktan sonra, hac için ihrama girinceye kadar Mekke’de ihramsız olarak kalırlar.

5- ARAFAT:

Zilhicce’nin sekizinci gününe gelindiğinde Mekke’de ki otellerimizde tekrardan ihrama girmek için hazırlıklar yapılır. Kerahat vakti değilse, iki rekat ihram namazı kılınır. Sonra: “Allah’ım! Senin rızan için hac yapmak istiyorum. Bunu kolaylaştır ve kabul eyle.” diyerek niyet edilir. Arkasından telbiye getirilerek hac için ihrama girilir. Böylece tekrar ihram yasakları başlamış olur.
Hac için ihrama girildikten sonra, Arafat’a çıkmadan önce nafile bir tavafın ardından haccın sa’yi yapılabilir. Haccın sa’yini bu şekilde önceden yapanlar artık “Ziyaret tavafı”ndan sonra sa’y yapmazlar. Fakat sünnete uygun olan, haccın sa’yinin Ziyaret tavafından sonra ve ihramsız olarak yapılmasıdır.
Bu şekilde ihrama girildikten ve arzu edildiği taktirde haccın sa’yi yapıldıktan sonra kafile ile birlikte Arafat’a hareket edilir. İntikal esnasında telbiye, tekbir, tehlil, salavat getirilir ve bol bol dua edilir. Bu mübarek günlerin bereketinden olabildiğince yararlanılmaya çalışılır.
Daha sonra Arafat’a varıp çadırlara yerleşilir. Hacı adayı bir süre istirahat ettikten sonra bütün varlığı ile Allah’a yönelip dua eder, telbiye, tekbir ve tehlil getirir, Kur’an okur, namaz kılar, günahlarına tevbe ederek göz yaşı döker, zikir ve tesbihle meşgul olur. Zeval, yani öğle vaktine kadar böylece ibadet etmeye devam ederler.
Arafat’ta Öğle ve İkindi Namazlarının Birleştirilerek Kılınması:
Arefe günü Arafat’ta öğle ezanı okunduğunda öğlenin farzından sonra ikindi namazı kılınır. Büyük bir cemaatle imamın arkasında kılınan bu namaz için, tek ezan ve biri öğle, diğeri ikindi için olmak üzere iki kamet okunur. Buna “Cem-i takdim” denir. İki namaz arası böyle ayrılmış olur. Arada nafile ve sünnet namazları da kılınmaz. Namazdan sonra ise vakfe yapılır.
Arafat Vakfesi:                           
Vakfe, Hac sırasında Arafat ve Müzdelife’de belirli bir süre bekleme anlamındaki terimdir.
Sözlükte ise “durmak, ayakta durmak, bir yerde beklemek” anlamındaki vakfe (vukūf) terim olarak hac ibadetini yerine getiren kişinin belirli bir zaman diliminde belirli yerlerde bir süre durmasını ifade eder.
Arafat vakfesinin sahih olabilmesi için hac ihramına girmiş olmak ve belirlenen süre içinde Arafat’ta bulunmak gerekmektedir.
Arafat vakfesinin zamanı, Zilhiccenin 9. günü, yani Arefe günü öğleyin Güneş’in tepe noktasına gelip Batı’ya meyletmeye başladığı andan (Zeval vaktinden) bayramın birinci günü fecr-i sadık dediğimiz tan yerinin ağarmaya başladığı ana kadarki süredir.
arafatta-vakfe
Bu süre içinde her ne halde olursa olsun (uykuda, baygın, vakfenin farkında olsun, ya da olmasın) bir an orada bulunan kimse vakfe farzını yerine getirmiş olur.
Arafat vakfesinin yapılışı ise, Arafe günü Arafat’ta öğle ve ikindi namazları birleştirilerek kılındıktan sonra ayağa kalkılarak kıbleye karşı dönülür. Arafat duasının ayakta yapılması müstehaptır. Telbiye, tekbir, tehlil ve salavat getirilir. Tevbe, istiğfar ve dua edilir. Esas olan herkesin içinden geldiği gibi dua etmesidir. Ancak isteyenler Dua kitabındaki Arafat Vakfesi duasını okuyabilirler. Bir süre bu şekilde vakfe yapılıp bol bol dua edildikten sonra hacılar Arafat’tan ininceye kadar kalan süreyi yine ibadet, dua ve zikirle değerlendirmeye çalışırlar.
Güneş battıktan sonra Arafat’tan Müzdelife’ye intikal başlayacağından, akşama yakın gerekli şahsi hazırlıklar yapılır. Güneşin batmasıyla birlikte Arafat’tan Müzdelife’ye doğru hareket başlar. Kafileler belli bir plan dahilinde yola çıkarlar. Akşam namazı  Müzdelife’de yatsı vaktinde, yatsı namazıyla birleştirilerek (cem-i tehirle) kılınacağı için, kendi vaktinde kılınmaz. Yolda yine telbiye, tekbir, tehlil, salavat ve duaya devam edilir.

6- MÜZDELİFE:

Yatsı vakti girip ezan okunduktan sonra kamet getirilerek ilk önce akşam namazı kılınır. Selam verdikten sonra teşrik tekbiri getirilir. Sonra ezan okunmadan ve kamet getirilmeden yatsının farzı kılınır. Selamdan sonra yine teşrik tekbiri getirilir. Böylece iki vaktin farzı bir ezan ve bir kametle eda edilmiş olur. Buna “Cem-i tehir” denir. Bundan sonra yatsının son sünneti kılınabilir. Daha sonra vitir namazı kılınır.
Akşam ve yatsı namazları bu şekilde birleştirilerek kılındıktan sonra “vakfe” yapılacak zamana kadar ibadetle meşgul olunur. İhtiyaç varsa istirahat edilir. Şeytan taşlamada (cemaratta) atılacak taşlar toplanır. Bu taşların Müzdelife’den toplanması zorunlu değildir. Başka yerden de toplanabilir. Taşlar nohuttan büyük, fındıktan küçük olmalıdır. Taşların temiz olmama ihtimali varsa yıkanır.
Müzdelife Vakfesi:
Müzdelife, Arafat ile Mina arasında ve Harem sınırları içinde kalan bir bölgenin adıdır. Müzdelife’nin sınırları levhalarla belirtilmiştir. Müzdelife’de vakfe yapmak haccın vaciplerindendir.
Müzdelife vakfesi, bayram gecesi  gece yarısından itibaren güneşin doğuşuna kadar ki süre içerisinde yapılır. Bu süre içinde her ne halde olursa olsun kısa bir an burada bulunan kimse vakfe görevini yerine getirmiş sayılır. Ancak sünnete uygun olan, Müzdelife vakfesinin sabah namazından sonra yapılmasıdır. Şu kadar var ki, izdiham sebebiyle belirtildiği gibi gece yarısından sonra vakfe yapıp ayrılmakta bir sakınca yoktur.
Belirtilen süre içerisinde Arafat vakfesinde olduğu gibi, telbiye, tekbir, tehlil, salavat getirilir ve dua edilir. Asıl olan herkesin içinden geldiği gibi dua etmesidir. Ancak isteyenler Dua kitaplarındaki “Müzdelife Vakfesi Duası”nı okuyabilirler. Müzdelife vakfesinden sonra Mina’ya hareket edilir.
Öncelikle Mina’da kalınacak çadırlara gelinir. İsteyenler burada bir müddet istirahat edip ihtiyaç giderirler. Daha sonra izdihamın olmadığı uygun bir zamanda büyük şeytanı (Akabe Cemresini) taşlamak üzere şeytan taşlama (cemarat) mahalline gidilir. Uygulamada Türk hacıları genellikle akşam namazından sonra taşlamaya götürülmektedir.

7- MİNA VE ŞEYTAN TAŞLAMA:

Mekke ile Müzdelife arasında Mescid-i Harâm’ın yaklaşık 7 km. kuzeydoğusunda ve Harem sınırları içinde bulunan Mina şeytan taşlama, kurban kesme, bayram günlerinde konaklama gibi hac ibadetlerinin (menâsik) yapıldığı yerdir. Gerek bu bakımdan gerekse Müzdelife vakfesi sırasında Mina topraklarına geçmemek için buranın sınırlarının kesin şekilde belirlenmesi önem taşır.
Bayramın 1,2,3 ve 4. günlerinde Mina’da bulunan ve “büyük şeytan-akabe cemresi”, “orta şeytan-orta cemre” ve “küçük şeytan-küçük cemre” diye adlandırılan üç taş kümesine usûlüne uygun olarak taş atmak haccın vaciplerindendir. Bayramın birinci günü büyük şeytana 7, ikinci, üçüncü ve dördüncü günlerinde ise her üç şeytana yedişerden 21’ er taş atılır. Taşlama küçükten büyüğe doğru yapılır. Ancak, Mina’da kalınmadığı takdirde dördüncü günü taş atılması gerekmez. Uygulamada bayramın dördüncü günü Mina’da kalınmadığı için bu gün taş atılmamaktadır.
Şeytan taşlama; kötülükleri, haksızlıkları, zulmü ve zorbalığı bir protesto anlamı taşır. Şeytan taşlayan hacı, bu hareketiyle şeytana, şeytanın yoluna uyanlara ve bütün kötülüklere karşı çıkışını sergilemiş ve kendisinin de bundan böyle asla şeytana uymayacağını ortaya koymuş olmaktadır.
seytan-taslama

ŞEYTAN NASIL TAŞLANIR VE ŞEYTAN TAŞLAMA ZAMANLARI NELERDİR?

Taşların atıldığı kümeye yaklaşarak, atılacak taş, sağ elin baş ve şehadet parmaklarının uçlarıyla tutulur. “Bismillah, Allahu ekber rağmen li’ş-şeytani ve hizbih” diyerek atılır. Taşların her biri ayrı ayrı atılmalıdır. Hepsi birden atılırsa tek taş atılmış sayılır. Taşlar, kümelerin üzerine veya kümeleri kuşatan havuzlara düşecek şekilde atılmalıdır.
Bayramın Birinci Günü, büyük şeytana tarif edildiği şekilde “7” taş atılır. Atılan ilk taşla birlikte telbiyeye son verilir. Birinci günkü taşlamanın zamanı gece yarısından itibaren başlar, bayramın ikinci günü tan yeri ağarıncaya kadar devam eder.
Bayramın İkinci Günü, küçüğünden başlanarak her üç şeytana 7’şerden toplam 21 taş atılır. İkinci günkü taşlama zeval vaktinde yani öğleyin güneşin tepe noktasına gelip batıya yönelmesiyle birlikte başlar, gece tan yeri ağarıncaya kadar devam eder.Bayramın Üçüncü Günü
Bayramın Üçüncü Günü, de ikinci günde olduğu gibi küçük şeytandan başlamak üzere her üç şeytana 7’şerden toplam 21 taş atılır. Üçüncü günde taşlamanın zamanı zeval vaktinden yani öğleyin güneşin tepe noktasına gelip batıya yönelmesiyle birlikte başlar, gece tan yeri ağarıncaya kadar devam eder.
Bayramın Dördüncü Günü, tan yeri ağarıncaya kadar Mina’dan ayrılmamış olanlar, tan yerinin ağarmasından itibaren güneş batıncaya kadar her üç şeytana “7”şerden toplam 21 taş daha atarlar. Tan yeri ağarmadan Mina’dan ayrılanların bu günün taşlarını atmaları gerekmez. Uygulama da böyledir.
Taşlamalarda, çok kalabalık olan gündüzün izdihamlı saatleri yerine, tenha olan gece saatleri, ya da akşam saatleri tercih edilmelidir. Küçük ve orta şeytanlara taş atıldıktan sonra, mümkünse bir kenara çekilip dua edilir. Büyük şeytana taş atıldıktan sonra beklenmez, orası hemen terk edilir.
Ayrıca, gücü yetenlerin taşları bizzat kendilerinin atmaları gerekir. Vekalet vererek başkasına attıramazlar. Hastalık, yaşlılık ve sakatlık gibi mazeretlerle taşları bizzat kendisi atamayacak durumda olanlar, vekâlet vererek taşları bir başkasına attırırlar. Vaktinde atılamayan taşların, bayramın dördüncü günü güneş batıncaya kadar atılması vaciptir. Atılmadığı takdirde ceza gerekir.
8- HAC KURBANI:
Temettu ve Kıran haccı yapanların, hac kurbanı (şükür hedyi) kesmeleri vaciptir. Her ne kadar sünnete uygun olan, hac kurbanının, büyük şeytana taş attıktan sonra kesilmesi ise de, taş atmadan önce de kesilmesi mümkündür. Hac kurbanı, Harem Bölgesi sınırları içerisinde, bayramın birinci günü tan yerinin ağarmaya başlamasından itibaren kesilir. Hac kurbanının etinden sahibi dahil herkes yiyebilir.
Bugün kurban etleri, kurban organizasyonunu yürüten İslam Kalkınma Bankası tarafından fakir ülkelere ulaştırılarak değerlendirilmeltedir.

9- TIRAŞ OLUP İHRAMDAN ÇIKMAK:

Bayramın birinci günü Büyük şeytana taş atılıp kurban kesildikten sonra tıraş olup ihramdan çıkılır. Her ne kadar sünnete uygun olan, önce Büyük Şeytana taş atmak, sonra kurban kesmek, daha sonra da tıraş olup ihramdan çıkmak ise de, taş atmadan, ya da kurban kesmeden önce de tıraş olup ihramdan çıkmak mümkündür.
Umre ihramından çıkış konusunda da anlatıldığı gibi, ihramdan çıkmak için erkekler saçlarını dipten tıraş eder veya kısaltırlar. Kadınlar ise saçlarının ucundan bir miktar keserler. Böylece hac ihramından çıkışın birinci aşaması gerçekleşmiş olur. Buna “ilk tehallül” denir. Bu aşamada eşiyle cinsel ilişki dışında bütün ihram yasakları kalkar. Cinsel ilişki konusundaki yasak ise, ancak ziyaret tavafından sonra kalkar.

10- ZİYARET TAVAFI:

Ziyaret tavafı, haccın farzlarındandır. Haccın iki rüknünden birisidir. Buna “İfada tavafı” da denir. Ziyaret tavafının vakti, bayramın ilk günü gece yarısından itibaren başlar, ömrün sonuna kadar devam eder. Uygulamada ziyaret tavafı, tıraş olup ihramdan çıktıktan sonra yapılmaktadır.
Ziyaret Tavafının Yapılışı Önce, “Allah’ım! Senin rızan için ziyaret tavafı yapmak istiyorum. Bunu kolaylaştır ve kabul eyle” diyerek niyet edilir. Daha sonra Hacer-i Esved hizasına gelerek “Tavafın Yapılışı” konusunda anlatıldığı gibi tavafa başlanır ve yedi şavtla tavaf tamamlanır. Tavaf tamamlandıktan sonra belirtildiği şekilde tavaf namazı kılınır.
Böylece haccın ikinci rüknü de tamamlanmış olur. Ziyaret tavafının tamamlanmasıyla hac ihramından çıkışın ikinci aşaması da gerçekleşmiş olur. Buna “ikinci tehallül” denir. Böylece eşiyle cinsel ilişki yasağı da ortadan kalkmış olur. Ziyaret tavafının, tıraş olup ihramdan çıktıktan sonra yapılması sünnete daha uygundur. Özel hallerinde bulunan kadınlar, ziyaret tavafını bu halleri sona erinceye kadar ertelerler.

11- HACCIN SAY’I:

Sa’y yapmak, haccın vaciplerindendir. Arafat’a çıkmadan önce haccın sa’yini yapmamış olanlar ziyaret tavafının ardından, “Allah’ım, Senin rızan için hac sa’yini yapmak istiyorum, bunu kolaylaştır ve kabul eyle” diye niyet ederek daha önce “Sa’y” konusunda belirtildiği şekilde hac sa’yini yaparlar.
Hac sa’yinin, tıraş olup ihramdan çıktıktan sonra yapılması sünnete daha uygundur. Bundan sonra hacı, Mekke’de kaldığı süre içinde beş vakit namazı Harem-i Şerif’te kılmaya özen gösterir. Bol bol nafile tavaf yapar. Mekke’den ayrılacağı sırada da “Veda Tavafı” yapar.

12- VEDA TAVAF’I:

Hacca uzaklardan yani Mikat sınırları dışından gelmiş olanların (Afakilerin) Mekke’den ayrılmadan “Veda Tavafı” yapmaları vaciptir. Bu, hacıların hacla ilgili olarak yapacakları son görevdir (nüsüktür). Buna “Sader Tavafı” da denir. Veda Tavafı, “Allah’ım! Senin rızan için Veda tavafı yapmak istiyorum. Bunu kolaylaştır ve kabul eyle” diye niyet edilerek tıpkı diğer tavaflar gibi yapılır.
Tavafın arkasından, tavaf namazı da kılındıktan sonra çokça dua edilir, af ve mağfiret dilenir. Göz yaşı dökülür. İsteyen Dua kitabındaki veda tavafından sonra okunacak duayı okuyabilir.
Nihayet ayrılığın üzüntüsü içinde göz yaşlarıyla Kâbe’ye ve Mescid-i Haram’a veda edilir. Ziyaret tavafından sonra herhangi bir nafile tavaf yapılıp veda tavafı yapılmadan Mekke’den ayrılma durumunda kalınmışsa, yapılan bu nafile tavaf, veda tavafı sayılır.
Özel hallerinde bulunan kadınlar, bu durumları sona ermeden Mekke’den ayrılmak zorunda kalırlarsa, veda tavafı yapmazlar, bundan dolayı bir ceza da gerekmez.
SONUÇ:
Nasıl ki; “Ana-babanın evladı üzerinde hakkı vardır” cümlesinden terk edilmez ve yerine getirilmesi gereken bir hak anlaşılır. Hac ibadetinde de Allah’ın kulları üzerindeki hakkıdır. Bu haktan kaçılamaz, borç hükmündedir.

24 Aralık 2017 Pazar

MİRAÇ GECESİ


                                  MİRAÇ GECESİ

     Bu gece, peygamberimizin bütün insanlığı temsilen Canab-ı hakkın yüksek huzuruna kabulü anlamına gelen Miraç Gecesidir. Miraç Arapça'da merdiven, yukarı çıkmak,  yükselmek anlamlarını dile getirir. Bu ulvi seyahat, mucizelerin en büyüğüdür.

Ayetten anlaşıldığı üzere 
Giden:Hz Muhammed,Allah'ın kulu 
Götüren: Allah'u Teala  (Cebrail vasıtasıyla )
Zaman: Bir gece 
Yer: Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa
Yolculuk nedeni: Allah'ın ayetlerini göstermektir.

 Miraç mucizesi Kur'ân-ı Kerimde âyetlerle anlatılmış ve varlığı inkâr edilemeyecek bir şekilde ortaya konmuştur. Bu îlâhî yolculuğun ilk merhalesi olan Mescid-i Aksâya kadarki safha 

Kur'ân'da şöyle anlatılır: 

سُبْحَانَ الَّذِى اَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ اْلاَقْصَى الَّذِى بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ اَيَاتِنَا اِنَّه هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ
  Âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir.” (İsra Suresi, 1)

Miraçın ikinci merhalesi de Mescid-i Aksâdan başlayarak semânın bütün tabakalarından geçip tâ İlâhi huzura varmasıdır. Bu safha da  

     Necm Sûresinde şöyle' anlatılır: O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar, hatta daha da yakın oldu.

 Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyetti. O’nun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi O’nun gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakiki suretinde gördü. Sidre-i Müntehâda gördü. ki, onun yanında Me'vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre'yi Allah'ın nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı. And olsun ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü.” (Necm Suresi, 7-18.)

     Miraç gecesi, hadislerde verilen bilgiye göre Hz.Peygamber (sallellahu aleyhi vesellem) kabe'de Hatim'de (Altın oluğun altında, kabe'nin kuzey batı tarafında, yerden 1,25 metre yükseklikte 1,5 metre kalınlığında,yarım daire şeklindeki duvara hatim denir.Bu duvar ile kabe arasındaki boşluğa da hicr-i kabe veya hicr-i ismail denir.) ya da amcasının kızı Ummuhani binti Ebi Talip'in evinde yatarken Cebrail gelip göğsünü yardı.Kalbini zemzem ile yıkadıktan sonra içine imam ve hikmet doldurdu.Burak adlı bineğe bindirilerek Beytül -Makdis'e (kudüs'e) getirildi.

                                 Miraç nasıl oldu?
     Miraç, olayı hiçretten bir yıl yada onyedi ay önce Receb ayının 27. Gecesi Cenab-ı Hakkın daveti üzerine Cebrail Aleyhisselâmın rehberliğinde Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksâ'ya, oradan semaya, yüce âlemlere, İlâhî huzura yükselmesidir.


    Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam Mescid-i Haramdan (Mekke'den), Mescid-i Aksâ'ya (Kudüs'e) ata benzer beyaz bir Cennet bineği olan Burak ile geldi. Kudüs'e gelmeden yol üzerinde Hz. Musa'nın makamına uğradı, orada iki rekât namaz kıldı, daha sonra Mescid-i Aksâ'ya geldi. Orada bütün peygamberler kendisini karşıladı. Miraçını kutladılar. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam burada peygamberlere iki rekat namaz kıldırdı, bir hutbe okudu.

Bir rivayette Hz. İsa'nın doğduğu yer olan Betlaham'a (Betlaham:İbranice ”Ekmek Evi” anlamına gelen Beytülahm, Kudüs’ün 10 km. güneyinde yer alır. Filistin Özerk Bölgesine aittir. İncil’e ve Müslüman coğrafyacılara göre Hz. İsa burada dünyaya gelmiştir.)uğradı, orada da iki rekât namaz kıldı. Ve bugün 

 Kubbetü's-Sahra'nın bulunduğu yerden
kubbetu's sahra












Muallak Taşının üzerinden Miraça yükseldi.Mirâcın başlama noktası:


MUALLAK TAŞI:Rivayet: İslamî inanışa göre, Miraç Gecesi, kendisini almaya gelen meleğin kanatlarının üzerinde iken,  kaya parcası da onunla birlikte kopmuş ve yükselmeye başlamış. Peygamber Efendimiz, bunu fark edince kayaya, “Dur!” diyor, bu noktada kaya havada asılı kalıyor. Onu havaya kaldıran kudretle, dur diyen güç arasında kalıyor. Bu yüzden, bu kayaya  “Muallak Taşı” adı verilmiş.) 
Semanın bütün tabakalarına uğradı. Sırasıyla yedi sema tabakalarında bulunan Hz. Adem, Hz. Yahya ve Hz. Îsa, Hz. Yusuf, Hz. İdris, Hz. Harun, Hz. Musa ve Hz. İbrahim gibi peygamberlerle görüştü, Onlar kendisine “Hoş geldin” dediler, tebrik ettiler.

Bundan Sonra Hz. Cebrail ile birlikte imkân ile vü-cub ortası (kâinatın bittiği yer) Sidretü'l-müntehâ'ya geldiler. Cebrail, "Buradan bir parmak ucu ileri geçecek olursam yanarim" diyerek Sidretü'l Münteha'da kaldi.
( Sidretü'l-müntehâ, yedinci semada bir hadise göre de altıncı semada Arş'ın sağ tarafında bulunan bir nebk ağacıdır ki müttakilere vaad edilen cennetin nehirleri,onun altından çıkar.)

Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam orada ikisi gizli, ikisi açıktan akan (Nil, Fırat) dört nehir gördü. Sonra hergün yetmiş meleğin ziyaret ettiği Beytü'l-Ma'mur'u ziyaret etti.
Hz. Cebrail'in buradan öteye gitmesi mümkün değildi. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bundan sonra Refref adında bir vasıta ile zaman ve mekândan münezzeh (uzak) olan Cenab-ı Hakkın cemaliyle müşerref oldu.

     Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Rabbinin huzurundan döndükten sonra Hz. Musa ile karşılaştı., “Allah ümmetine neyi farz kıldı?” diye sorunca, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam “50 vakit namaz” buyurdu.
Hz. Musa'nın, “Rabbine dön, azaltması için Rabbinden niyazda bulun, ümmetin buna güç yetiremez” demesi üzerine, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam, beş sefer Cenab-ı Hakka niyazda bulundu, her seferinde 10 vakit indi, sonunda beş vakitte karar kıldı.

Daha sonra Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Hz. Cebrail'in rehberliğinde Cenneti, Cehennemi, âhiret menzillerini ve bütün âlemleri gezdi, gördü, rabbinden emirler alarak dönmüştür. Bakara suresi’nin son iki âyeti, tahiyyat duası ve beş vakit namaz miracın hediyesi olmuştur. İsra ve Mirac olayını müşrikler inkar etmişler, müminler ise tereddütsüz iman etmişlerdir. 

Sabah olunca Kabe'nin yanında Mekkelilere Miraçı anlattı.

     Onlar Peygamberimizden delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam de onlara yolda gördüğü kafilelerinden haber verdi. Kureyşliler hemen kafileleri karşılamak için Mekke dışına çıktılar. Gelenleri aynen Peygamberimizin Aleyhissalâtü Vesselam haber verdiği gibi gördüler, ama iman nasip olmadı.
Ama yine de Peygamberimizden üst üste Miraça çıktığına dair delil istediler. 
     Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Kudüs'e, Mescid-i Aksâ'ya uğradığını anlatınca Kureyşliler, “Bir ayda gidilebilen Bir yere Muhammed nasıl bir gecede gidip gelebilir?” diye itiraz ettiler, ardından da Mescid-i Aksâ'yı görmüş olanlar, “Mescid-i Aksâ'yı bize anlatır mısın?” diye Peygamberimize soru yönelttiler.

       Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam şöyle anlattı
Onların yalanlamalarından ve sorularından çok sıkıldım. Hatta o ana kadar öyle bir sıkıntı hiç çekmemiştim. Derken Cenab-ı Hak birden Beytü'l-Makdis'i bana gösterdi. Ben de ona bakarak her şeyi birer birer tarif ettim. Hatta bana, ‘Beytü'l-Makdis'in kaç kapısı var?’ diye sordular. Halbuki ben onun kapılarını saymamıştım. Beytü'l-Makdis karşımda görününce ona bakmaya ve kapılarını teker teker saymaya ve anlatmaya başladım.”

Bunun üzerine müşrikler
Vallahi dos doğru tarif ettin” dediler, ama yine de iman etmediler.

O esnada Hz. Ebû Bekir çıkageldi, müşrikler durumu ona haber verdiler. Hz. Ebû Bekir, “Eğer bu sözleri ondan duymuşsanız seksiz şüphesiz doğrudur” diyerek hemen tasdik etti ve bundan sonra Hz. Ebû Bekir “Sıddîk, tereddütsüz inanan” ünvanını aldı.

     Ahad hadislere dayansa da Mirac olayinin gerçekliginde tüm müslümanlar birlesmislerdir. Ancak olayin gerçeklesme biçimi Islam bilginleri arasinda görüs ayriliklarina neden olmustur. Buna göre Ibn Abbas'in da içinde bulundugu bazi bilginlere göre Mirac olayi uykuda gerçeklesmistir. 
    
    Bilginlerin büyük çogunluguna göre ise uyku durumunda ve rüyada degil, uyanik iken gerçeklesmistir. Fakat bu görüsü savunanlar da Mirac'in yalniz ruhla mi, yoksa hem ruh, hem de bedenle mi oldugu konusunda ikiye ayrilmislardir. Sonraki Kelamcilarin büyük çogunluguna göre mirac olayi uyanikken hem ruh, hem de bedenle gerçeklesmistir.

       Mirac olayinin gerçeklestigi gece müslümanlarca kadir gecesinden sonra en kutsal gece sayilmiş ve bu gecenin ibadetle ihyası gelenekleşmiştir. Osmanlılar döneminde, camiler kandillerle donatıldığı için Miraç kandili olarak anılan geceyi izleyen gün, cami ve tekkelerde Mirac olayını anlatan ve Miraciye adı verilen şiirlerin okunması, dinleyenlere süt ikram edilmesi de bir gelenekti.  


Peygamberimiz sadece ruhuyla gitse olmaz mıydı?
"Öyleyse ise neden Miraça çıktı? Ne lüzumu var? Evliya gibi ruhu ve kalbi ile gitse yetmez miydi?"

Cenab-ı Hak görünen ve görünmeyen âlemlerdeki güzellikleri göstermek için, kâinat fabrikasını ve merkezini gezdirmek, insanlığın amel ve ibadetlerinin âhiretteki neticesini göstermek için Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamı oralara davet etmesi gayet makuldür. Sadece ruhu ve kalbi ile değil, bu seyahate bedeninin de iştirak etmesi gerekir.
Görünen âlemin anahtarı olan gözünü, işitilen âlemin anahtarı olan kulağını Arşa kadar birlikte alması gerektiği gibi, ruhunun sayısız görevlerini üstlenen âlet ve makinesi hükmünde olan mübarek bedenini Arşa kadar çıkarması akıl ve hikmet gereğidir.

   Zaten Cenab-ı Hak Cennette bedeni ruha arkadaş ediyor. Çünkü pekçok kulluk görevine ve sınırsız lezzetlere ve acılara beden kaynaklık etmektedir.
    Öyle ise bu mübarek beden ruha arkadaşlık edecektir. Cennette ruh bedenle birlikte olacaksa Cennetü'1-Me'vâ'nın gövdesi olan Sidretü'l-Müntehaya Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın zatının arkadaşlık etmesi hikmetin tâ kendisidir.
Peygamberimiz Miraça sadece ruhen çıkmış olsaydı, zaten mucize olmazdı. Çünkü her veli ruhen ve kalben o âlemlere çıkabiliyor.

Peygamberimiz kısa zamanda nasıl gidip geldi?
"Birkaç dakikada binlerce yıllık mesafeye gidip gelmek aklen mümkün müdür?"

Cenab-ı Hakkın sanatında hareket ve hızın derecesi farklı farklıdır. Sesin hızı ile ışığın hızı, elektriğin hızı, hatta ruhun ve hayalin hızı birbirinden bütünüyle farklıdır. Gezegenlerin hızları da birbirinden farklıdır. Meselâ ışığın hızı 300.000 km/sn iken sesin hızı 360 km/sn'dır.
Acaba Peygamberimizin lâtif bedeninin yüce ruhuna tabi olması, ruh hızında hareketi nasıl akla ters gelebilir?
Yine bir insan on dakika uyusa bazı olur ki, bir yıllık iş görebilir. 

Hatta bir dakikada insanın gördüğü rüyayı, rüyada işittiği sözleri, konuştuğu kelimeleri toplansa uyanıkken bir gün, belki daha fazla bir zaman gerekir.
Demek ki bir zaman dilimi iki kişiye göre değişebiliyor, birisine bir gün,
diğerine de bir yıl hükmüne geçebilir.

İşte Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam, Burak'a binerek şimşek gibi bütün kâinatı gezip İlâhi huzura çıkıp Rabbiyle sohbet şerefine ermiş, Onun cemalini görmüş, emirlerini alıp dönüp gelmiştir.



 Mi’râc’ın anlattıkları
a. Mirac  imtihandır; Kafirlerin Hz. Muhammed’i imtihan etmesidir:

Müşrikler Hz. Peygamberin Kudüs’e gidip geldiğini oradan semalara çıktığını duyunca alay ettiler ve şayet Kudüs’e gitti isen orada gördüklerini bize haber ver. Mescid-i Aksa’yı bize anlat dediler. Hz. Peygamber’de Allah’ın yardımıyla onlara aynen olduğu gibi tarif etti. Hatta Mekke’ye gelmek üzere yolda bulunan kervanın nerede olduğunu da haber verdi. 

b. Mirac tasdiktir; Allah Teâla’nın mü’minleri sınamasıdır:

 Sıddıkler bu imtihanda belli olacaktır. Ebu Bekir bu sınavda öne çıkacaktır. Kafirler ona gelip arkadaşın ne kadar garip şeyler anlatıyor, sen buna inanıyor musun? dediklerinde, “Allah’a yemin olsun ki, bundan daha garip şeyler anlatmış olsaydı yine tasdik ederdim” demiştir. 

c. Mirac tesellidir;Müşriklerin baskı ve ambargoları sırasında en yakını amcası Ebû Tâlib ve Hanımı Hz. Hatice vefat etmiştir. Allah Resûlü, kederlidir. Mahzun ve mükedderdir. Bir tarafta müminlerin fakru zaruret içersinde müşriklerden eziyet ve işkence görmeleri, diğer yandan en sevdiği insanların dünyadan ayrılığı ve son olarak Taif’te karşılaştığı durum onu son derece üzmüş iken Allah’ın daveti gelmiştir. Rabbi kulunu teselli edecek ona lutfedecektir. 

d.Mirac iltifattır;Dünyanın amansız gailelerinden usanmış, kafirlerin ve hainlerin azgınlıklarından bıkmış, en zarif, en narin, en yumuşak huylu, en güzel ahlaklı o son nebiyi Allah Teala’nın, huzuruna çıkararak gerçek nimetlerle onu muştulaması en güzel iltifat olmuştur. 

e.Mirac namazdır;Kulların mirac eylemesi ancak namaz ile mümkün olabilir. Namazla insan dünyadan, ukbaya açılabilir. Süfli duygulardan arınarak ulvî duygulara çıkabilir. Bu yüzden ümmetin miracı namaz olmuştur. Bundan dolayı namaz mirac esnasında farz kılınmıştır. Zira namaz da bir yükseliştir. 

f.Mirac hicrettir;Mekke’nin dışında da dünya vardır. Gidilecek görülecek mesajı ulaştıracak başka mekan ve insanlar da vardır. Allah Teala bu seyahatle Resûlüne yeni yerler öğretmiştir. Kudüs ve Mescid-i Aksa Müslümanlar için kutsal bir mekan haline gelmiş, Medine’ye hicretin yolu daha iyi açılmıştır. 

g.Mirac keşiftir:İnsanın gücünü, evrenin büyüklüğünü, Allah’ın gücünü keşiftirAy, güneş, yıldızlar ve gezegenler, yedi kat sema keşifler beklemektedir. Peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed’e bu kapılar açılmış yerde ve gökte olanlar gösterilmiş, hatta cennet ve cehennem tanıtılmıştır. Kainatı ve onun gizemlerini keşfeden Allah Resûlü, Allah Teala’nın sonsuz gücünü bir daha aynelyakîn idrak etmiştir. Son derece mutmain olarak bu yolculuktan dönmüştür.

 h.Mirac hedeftir; Peygamberlerin mucizeleri ümmetleri için adeta birer hedef niteliğindedir. Nuh (a.s.) karada gemi yapması, İbrahim (a.s.) ateşte yanmaması, Musa (a.s.) kızıl denizi yarması, Süleyman (a.s)’ın Belkıs’ın tahtını bir anda Yemenden Kudus’e getirtmesi, İsa (a.s.) hastaları iyileştirmeleri ve ölüleri diriltmesi insanlığın önünde bir hedef olmuştur. Bugün bunların bir çoğu yapılmakta veya yapılmaya çalışılmaktadır. Allah Resûlü’nün bir anda göklere çıkması da ümmete gösterilmiş bir hedef olabilir

                     Miraçla gelen hediyeler
Birincisi Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün iman hakikatlerini gözleriyle gördü. Melekleri, Cenneti, âhireti, hattâ Cenab-ı Hakkın cemâlini gözleriyle müşahede etti. Sözlerinde ve vaadinde en küçük bir hilafı, aksi beyanı olmayan o yüce insan mü'min ruhlara manen şöyle diyordu: “Sizin inandığınız, melekleri, âhireti, Rabbinizin Nur cemâlini bizzat gördüm; bu iman esasları vardır, mevcuttur; tereddüt ve şüphe etmeyiniz.” Böylece mü'minler sonsuz bir imana ermenin saadetine kavuştular.

İkincisi
İnsan herşeyi merak ediyor. Ayda hayat var mı, yok mu diye araştırıyor. Halbuki Ay O Ezelî Sultanın memleketinde ancak bir sinek kadar yer kaplıyor.

Mü'minler merak ediyorlar. “Rabbimiz bizden ne istiyor? Acaba ne yaparsak Rabbimiz bizden razı olur? Bir yolunu bulsak da doğrudan doğruya Rabbimizle muhatap olsak, bizden ne istiyor, anlasaydık” derken, İki Cihan Serveri yetmiş bin perde arkasından ezel ve ebed Sultanının razı olacağı amelleri Miraç meyvesi olarak getirdi beşere hediye etti. Bu hediye başta namaz olmak üzere İslâmın diğer esasları ve ibadetleridir.

Üçüncüsü
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam ebedî saadet definesinin anahtarını alıp getirmiş, cinlere ve insanlara hediye etmiştir. Peygamber Efendimiz kendi gözüyle Cenneti görmüş, sonsuz saadetin varlığını müşahede etmiş ve bu büyük müjdeyi haber vermiştir. Öyle ki, bir adama idam edileceği anda affedilerek padişahın yakınında bir saray verilse ne kadar sevinir.

Öyle de bütün cinler ve insanlar sayısınca toplu bir müjde olan bu sevinç ne kadar önemli ve değerlidir.

Dördüncüsü
Peygamber Efendimiz Miraçta Cenab-ı Hakkın cemalini görme nimetini tattı. Bu manevi nimetin Cennette mü'minlere de nasip olacağı müjdesini verdi. Ayın on dördünü nasıl açıkça gözünüzle görüyorsanız, Rabbinizi de öyle Cennette apaçık göreceksiniz” buyurarak bu ezelî müjdeyi bizlere hediye olarak getirdi.


Beşincisi
İnsan kâinatın en kıymetli bir meyvesi ve Kâinat Sahibinin en nazlı bir sevgilisi olduğu Miraçla anlaşıldı. Kâinata nisbetle küçük bir varlık, zayıf bir canlı olan insan bu meyve ile öyle bir dereceye çıktı ki, bütün varlıklar üzerinde bir makam ve mevki kazandı. Çünkü rütbesiz bir askere, “Sen paşa oldun” dense ne kadar sevinir.

Öyle de âciz, fani, devamlı ayrılık ve zeval tokadını yiyen biçare insana birden, "Sonsuz ve baki bir Cennette Rahman ve Rahîm olan Allah'ın rahmetine gireceksin" dendiğinde o insan ne kadar büyük bir mevki ve makama çıkar.,

 Cennette hayal hızında, ruh genişliğinde, akıl akıcılığında, kalbin bütün arzularında Cenab-ı Hakkın ebedi mülkünde seyir ve seyahate erecektir. Cenab-ı Hakkın nur cemalini seyretme nimetini tadacaktır. Böyle bir insanın kalb ve ruhu ne kadar büyük bir sevince kavuşur değil mi? Miraçın bu meyvesi insanın en büyük arzu ve hedefidir. (Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, 31. Söz.)

Miraç Gecesi Namazı

Miraç gecesi kılınacak namaz on iki rekattır. İki rekatte bir selam verilerek kılınacak olan namaz on iki rekat ile bitirilir. Her rekatte Fatihadan sonra on kere ihlas okunur. Kılınma zamanı yatsı namazı kılındıktan sonra, imsak vaktine kadar ki herhangi bir vakit olabilir. Bu oniki rekat namaz bittiği zaman selamdan sonra yüz defa


Sübhanallahi vel hamdülillahi vela ilahe illallahü vallahü ekber vela havle vela kuvvete illa billahil aliyyül azim” duası okunur.
Ardından da yüz kere istiğfar yapılır.Miraç Gecesinin Gündüzünde Kılınacak Namaz

Miraç gecesinin gündüzünde öğlen namazını kıldıktan sonra sonra dört rekat namaz kılınır.
Bu namazın;birinci rekatında Fatiha’ dan sonra bir kere Felak suresi, ikinci rekattan sonra bir kere Nas suresi, üçüncü rekatta üç kere Kadr suresi, dördüncü rekatta elli kere İhlas suresi okunur.


Mübarek Kandil Gecesini Nasıl Değerlendirmeliyiz ?
 1-Kur'an-i Kerim okuyarak.

2-Aile bireyleriyle birlikte günün mana ve ehemmiyeti hakkında sohbet ederek.
3-Allah rızasi için namaz kılarak.
4-Hayatımızın geçmiş günleri ve yıllari hakkinda muhasebe yaparak.
5-Günahlarımızın bağıslanması için Allah'tan af dileyerek.
6-Sevgili Peygamberimize bol bol salât ve selâm okuyarak.
7-Dünya ve ahirete ait dileklerimiz için dua ederek.
8-Hastaları, yaşliları ziyaret ederek; yoksulları, öksüz ve yetimleri sevindirerek.
9-Es, dost ve yakınlarımızla tebrikleşerek.
10-Dargın ve kuskünleri barıştırarak, degerlendirebiliriz.

2 Kasım 2017 Perşembe

KABE'NİN ÖZELLİKLERİ

KABE

Lügatte “Dört köşeli küp şeklinde nesne” demektir. 

    Kâbe, Kur’ân-ı Kerîm’de iki defa zikredilmektedir. Âyetlerde “el-Beyt, (ev) el-Beytü’l-atîk,(En eski ev) el-Beytü’l-harâm, el-Beytü’l-muharram, el-Mescidü’l-harâm” (Korunmuş,dokunulmaz,saygı duyulan ev) gibi muhtelif isimlerle de anılan Kâbe’ye halk arasında ekseriyetle “Kâbe-i Muazzama” En çok tercih edilen isim olarak öne çıkar.

   Kabe’nin yapılışı hakkındaki rivayetlere göre, Hz. Adem ile Havva cennetten çıkarıldıkları vakit yeryüzünde Arafat’ta buluşurlar, beraberce batıya doğru yürürler. Kabe’nin bulunduğu yere gelirler. Bu esnada Hz. Adem, bu buluşmaya şükür olmak üzere Rabbine ibadet etmek ister ve cennette iken, etrafında tavaf ederek ibadet ettiği nurdan sütunun tekrar kendisine verilmesini diler. 

     İşte o nurdan sütun orada tecelli eder ve Hz. Adem, onun etrafında tavaf ederek Allah’a ibadet eder. Bu nurdan sütun Hz. Şit zamanında kaybolur, yerine bir taş kalır. Bunun üzerine Hz. Şit, onun yerine taştan onun gibi dört köşe bir bina yapar ve o siyah taşı binanın bir köşesine yerleştirir.

 İşte bugün Hacer-ül Esved diye bilinen siyah taş odur. Sonra Nuh tufanında bina kumlar altında uzunca bir süre gizli kalır. 

Hz. İbrahim Allah’ın emri ile Kabe’nin bulunduğu yere gider. Oğlu İsmail, annesi ile birlikte orada iskan eder. Sonra İsmail ile beraber Kabe’nin yerini kazar. Hz. Şit tarafından yapılan binanın temellerini bulur ve o temellerin üzerine bugün mevcut olan Kabe’yi inşa eder. Ayette “Beytullah’ın temellerini yükseltiyor” cümlesi bunu ifade eder.” 

“İnsanın ilk evi” şeklinde adlandırılan ve her gün yüz milyonlarca Müslümanın, o yöne dönerek ibadet ettikleri Kabe’nin ne zaman ve kim tarafından yapıldığı bilinmiyor, öte yandan Kabe’nin Hz. İbrahim tarafından ikinci kez inşa edilmesi sırasında bazı esrarengiz olayların yaşandığı belirtiliyor. 

Dünyada yaşayan ve çeşitli dinlere mensup insanların farklı farklı ibadet şekilleri vardır. Her inanç sahibi, kendi dininin gerek­tirdiği şekilde her gün ibadetini sürdürür. Kabe, Müslümanların ibadetinde çok önemli bir yer tutar. Her gün dünya üzerinde yaşayan milyonlarca Müslüman, nerede olurlarsa olsunlar, Kabe’nin bulunduğu yönü hedef alıp, o yöne doğru namaz kılarlar.



                              Kabe’nin yerini arıyor

Birçok kaynağın bildirdiğine göre, Kabe’nin bu günkü duruma gelişi, Hz. İbrahim’in zama­nına dek uzanır. İslam metinlerinde Allah’ın Hz. İbrahim’i Kabe’yi inşa etmekle görevlendirerek Mekke’ye gönderdiği yazılı­dır. Bununla birlikte, Kabe’nin Hz. İbrahim’ den çok çok daha eski dönemlere uzanan bir geçmişi olduğu da söyleniyor. 

  Çünkü Hz. İbrahim’in Kâbe’yi inşa etmek için Mekke’ye geldiği sırada, “Kabe’nin yerini aradığından” söz ediliyor. İnanışa göre Kabe çok önceleride vardı. Fakat Nuh Tufanı sırasında yıkıla­rak kayboldu. İşte Hz. İbrahim de Kabe’nin özgün yerini bulmak ve onu yeniden inşa etmekle görevlendirilmişti.

Dünyadan 1000 yıl önce yaratıldı
İslam bilginleri arasındaki yaygın inanca göre, “Allah gökleri ve yeri yaratmadan 40 yıl ince, Kabe su üzerinde bir köpük halinde  bulunuyordu.” Yeryüzü o köpükten döşenmiştir. Dolayısıyla Kabe, kâinatın mayasını oluşturmaktadır. Bir başka söylentiye göre de Allah yeryüzüne ait hiçbir şey yaratmadan 1000 yıl önce Kabe’nin yerini yaratmıştı. Aynı inanışa göre Kabe’nin temelleri yerin yedi kat altına kadar uzanır.

                        İlk tavaf ne zaman oldu?

Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin’in oğlu Muhammed, babası ile bir adamın arasında geçen ilginç bir konuşmaya tanık olduğundan söz eder. “Babam ile beraber Mekke’de Mes­cidi Haram’daydik. Babam Kabe’yi tavaf ediyordu, ben de onun arkasından gidiyordum. 
    Birden babamın yanına bir adam yaklaştı ve şöyle dedi: ‘Ey Resulullah’ın oğlu! Sana bir şey sormak istiyorum’. Babam ise tavaf bitin­ceye kadar adamla konuşmadı. Daha sonra babam tavafını bitirdi ve Kabe’nin oluğunun (mizab) altında durdu.
 O adam tekrar geldi ve babama şunu sordu: ‘Kabe’yi tavafın başlangı­cını soruyorum. Tavaf ne zaman, nasıl ve niçin yapılmıştır?’ Şam yöresinden geldiğini öğrendi­ğim bu adama babam şunları anlattı:”


 “Yeryüzüne bir halife göndereceğim”

“Şam’lı kardeş, şimdi sana söyleyeceklerimi iyi ezberle ve doğru olarak anlat. Kabe’yi tavafın başlangıcı şöyledir: Allah meleklere, ‘Ben yer­yüzüne bir halife göndereceğim’ dediği zaman melekler ona, ‘Ey bizim Rabbimiz! Halife, yer­yüzünü fesada uğratacak, orada kanlar akıta­cak, düşmanlıkta bulanacak, suç ve cinayet işleyecek kimselerden, yani bizden başkasın­dan mı tayin olunacak? Rabbimiz, o halifeyi bizim aramızdan seç’ şeklinde ısrar ettiler. Allah ise şöyle dedi: ‘Ben şüphesiz sizin bilme­diklerinizi de bilirim.’ “

                               Gökteki beyt

“Melekler bunun üzerine Rab’larına karşı yap­tıkları bu itirazdan ötürü, O’nun gazabını anlayarak Arş’a sığındılar. Başlarını yukarıya kaldırarak Allah’a yalvarmaya başladılar. Bu şekilde hiç durmadan saatlerce arşı tavaf etti­ler. Bu hareketlerinden ötürü Allah meleklere acıdı. 
     Bundan sonra da Allah arşın altında dört direkli bir ‘Beyt’ (ev) koydu. Bu Beyt’in direkle­rini kırmızı yakuttan süsledi ve ona Beyt’üd Darrah adını verdi. Sonra da meleklere şöyle dedi: “Arşı tavaf etmeyi bırakın da bu Beyt’i dolaşın.’ Bunun üzerine melekler bu gökteki Beyt’in çev­resinde tavafa başladılar. 

Dünyanın kendi etrafında dönüşü gibi insanlar yaptıkları tavafla kebe'nin etrafında,meleklerde semada Beytülma'mur'un etrafında dönerler.Hz Peygamber'emi'rac  sırasında gösterilen Beytülma'mu,yedinci semada bir gelen bir daha gelmemek üzere her gün 70.000 meleğin ziyaret edip ibadette bulunduğu bir mabeddir.

                  Melekler Kabe’nin temelini kazıyorlar

     Yine bir diğer İslam inancına göre, Âdem, cennetten yeryüzüne indirildiğinde, Allah onu teselli etmek için melekler aracılığıyla yeryüzüne bir beyt indirmişti. Melekler yeryü­züne inip Kabe için yedinci kata kadar varan bir temel kazdılar. Temele ancak otuz kişinin kaldırabileceği büyüklükte taşlar yerleştirdi­ler. Âdem de bu sağlam temelin üzerine cen­netten indirilen beyti yerleştirdi. Ve onun çevresinde ilk tavaf eden kişi oldu.

                              Tufan’da kayboldu
      
       Nuh Tufanı’nda ise Kabe’nin yeri kayboldu. Tufan’dan, Hz. İbrahim’in zamanına kadar yeri de belirsiz kaldı. Sadece Kabe’nin bulun­duğu alan biliniyordu. 

     Bu yer de kırmızı top­raklı ve sel sularının ulaşamayacağı  kadar tümsek bir tepe durumundaydı. Yeri kesin olarak belli olmamakla birlikte, insanlar tara­fından Kabe’nin yerinin bu bölgede olduğu biliniyordu ve tıpkı bugün olduğu gibi o zaman da yeryüzünün çeşitli yerlerinden insanlar Kabe’nin bulunduğu bölgeye gelip dua ederlerdi, ibadet ederlerdi.

                                
                                    Esrarengiz bulut

     Bu durum Hz. İbrahim’in Allah tarafından Kabe’nin yeniden inşa edilmesiyle görevlen­dirildiği zamana kadar sürdü. Bu konuya iliş­kin kaynaklardaki bilgilere göre Kabe’nin Hz. İbrahim tarafından inşasında birtakım esrarengiz olaylar oldu. Sözgelimi Hz. İbra­him, Kabe’yi inşa etmek için Mekke’ye geldi­ğinde, yanında bir melek ve ‘Sekine’ adı verilen bir “şey” vardı. Sekine’nin ne olduğu konusunda çelişkili ve farklı bilgiler öne sürü­lüyor. Kimilerine göre, Sekine iki kanadı ve kedi başı gibi bir başı olan ve çok hızlı uçan bir “kuş” idi. 

Kimilerine göre ise Sekine’nin insan yüzüne benzeyen bir yüzü vardı ve bir tür inilti sesi çıkarırdı. Daha başkaları ise Sekine’nin hoş bir rüzgâr olduğunu öne sürüyorlar. 
Müslüman hacıların Kabe’de tavaf ettikleri sırada çekilen bir gece fotoğrafı, islami inanışa göre ilk tavaf Âdem Peygamberden önce melekler tarafından yapıldı. Meleklerin gökte tavaf ettikleri yer, tam bugünkü Kabe’nin bulunduğu yerin üstündeydi

                               Bulut yere iniyor

   Hz. İbrahim, bugünkü Kabe’nin bulunduğu yere gelince Sekine, ona, “Burada dur!” dedi. Kabe’nin yeri bu şekilde belirlendikten sonra Sekine, içinde baş şekli bulunan bir bulut biçi­minde yere indi.
      Bulut ona Kabe’nin inşa edi­leceği yer üzerinde görünerek şöyle dedi: “Ey İbrahim! Rabbin sana bu bulutun altında ve onun ölçüsünde bir temel kazmanı emrediyor.” Hz. İbrahim de bulutun gösterdiği ölçülerde yeri kazmaya başladı. Oğlu Hz. İsmail de ona yardım ediyordu. Bir süre sonra Kabe’nin Adem tarafından inşa edildiği zamanki ilk temeline ulaştılar. Bundan sonra meleklerin de yardımıyla Kabe inşa edilmeye başlandı. Kabe’nin inşasında kullanılan taşların, Sina, Lübnan, Hira, Zeytinlik ve Cudi dağlarından getirildiği söyleniyor. 
Kabe’nin kapısının üzerindeki siyah örtü hac mevsiminde kaldırılır. Kapıya el sürmek hacıların yerine getirmesi gereken bir davranış olarak kabul ediliyor 

                                        Levite olan taş

   Kabe’nin yüksekliği yerden bir adam boyu olunca bulut birden kayboldu. Bundan sonra Kabe’nin duvarları inşa edilmeye başlandı. Hz. İsmail taş taşıyor, yaşlı babası Hz. İbra­him de duvar örüyordu. Fakat binanın duvar­ları yükselip de insan boyunu aşınca Hz. İsmail özel bir taş getirdi. 
     
     Bu taş denildiğine göre yere temas etmiyordu ve Hz. İbrahim’in ihtiyacına göre alçalıp, yükseliyordu. Kabe’ nin duvarı Hacer-ül Esved taşının bulunduğu yere gelince Hz. İbrahim oğluna şöyle dedi: “Bana öyle bir taş getir ki, onu bu köşeye koyayım.” Bunun üzerine Hz. İsmail, babas­ının istediği taşı bulmak için çevrede dağlara çıktı. O sırada karşısına Cebrail çıktı ve ona Hacer-ül Esved taşını verdi. Taş böylece bugünkü yerine yerleştirildi.
  

              İnsanlar kirletmeseydi, şifa verecekti

Hz. Muhammed’in ise Hacer-ül Esved ile ilgili olarak şöyle dediği söyleniyor: “Bu taş eğer cahiliye devrinin pislikleri ve kirleri ile kirletil­miş olmasaydı onunla her türlü hastalık, veba ve musibetten kurtulmak için Allah’tan şifa istenirdi. Allah elbette bir gün onu ilk yarattığı şekle döndürecektir. 
     
    O, cennet yakutlarından beyaz bir yakut idi, fakat, Allah onu, kötülerin günahlarından ötürü değiştirip, ziynetini zalim ve günahkârlardan gizledi. Çünkü onlar, cen­netten çıkma bir şey bakmaya layık değillerdir.”
 Cennetten getirildiğine inanılan Hacer-ül Esved taşı, Hz. Muhammed’e göre bu kara taş önceleri bembeyazdı, insanların günahları onu kararttı.

 “Hacer-ül Esved cennete dönecektir”

Hz. Muhammed’in Hacer-ül Esved ile ilgili diğer sözleri de şöyle: “Hacer-ül Esved cennet taşlarından bir taştır. Eğer ona kirli eller dokunmasaydı, şimdi aynen indiği şekilde kala­caktı… Hacer-ül Esved Allah’ın yeryüzündeki sağ elidirAllah onun vasıtasıyla kulları ile tokalaşır… 

Cebrail, Hacer-ül Esved’i cennetten getirdi ve onu gördüğünüz yere  yerleştirdi. O sizin desteğinizdir. O durdukça siz iyilik üze­rinde kalırsınız. Ona gücünüz yettiği kadar yapışın. Çünkü şüphe yoktur ki, Cebrail bir gün gelip onu getirdiği yere götürecektir… Hacer-ül Esved cennet yakutlarından bir yakuttur. Dönüp gideceği yer de yine cennettir.”

İbni Abbas ise şöyle diyor: “Yeryüzünde cennete ait sadece iki varlık vardır. Bunlardan biri Hacer-ül Esved, diğeri ise Makamı ibrahim’dir. Eğer bunlara müşriklerin elleri dokunmamış olsaydı, onlara dokunan kimse­lere Allah şifa verecektir.”

                               
      Hacer-ül Esved taşı, Kabe’nin doğu köşe­sinde, kapıya yakın bir yerde ve yerden 1,5 metre yükseklikte gümüşten bir mahfaza içinde tavafın başlangıç ve bitiş noktasını belli eden hacerul esved bulnur. Arapçada ''siyah taş'' anlamına gelen Hacerülesved 30 cm çapında, yumurta biçiminde, hafif sarı ve koyu kır­mızı damarlı bir taştır. Hacerülesved Hz İbrahim tarafından kabe'nin inşası esnasında tavafın başlangıç noktasını belirlemek amacıyla yerleştirilmiştir.Resül'i Ekrem Bir defasında dudaklarını Hacerülesved'in üzerine koyarak uzun süre ağlamış daha sonra dönüp Hz Ömer'in de ağladığını görünce şöyle demiştir.

      ''Ey Ömer! Göz yaşları burada dökülür''Hz Ömer yine Hacerülesved le ilgili olarak ''Allah'a and olsun ki senin zarar veya fayda vermeyen bir taş olduğunu biliyordum.Eğer Resulüllah seni istilam ederken görmeseydim, ben de seni istilam etmezdim'' ve Resulüllah'ı seni öperken görmeseydim seni öpmezdim.Şeklindeki sözleriyle Hacerülesved'in önemine işaret etmiştir.

                             Kabe ve 19 sayısı
Öte yandan, gizemli 19 sayısının Kabe ve çev­resinde de ortaya çıktığı görülüyor. Derinle­mesine olmamakla birlikte, yapılan küçük bir inceleme, şu sonuçlan ortaya koydu: Kabe’ nin de içinde bulunduğu Mescid-ül-Haram’ın kapılarının sayısı 19’dur. Hacer-ül Esved ile Makamı İbrahim’in arasındaki uzaklık 19 metredir. Kabe’nin içerisinde bulunan levha­ların toplam adedi 38’dir (2X19). Bu levhalar­dan yine 19 tanesi yeşil renktedir. Kabe’nin güney köşesi (Rükn-ül-Yemani) ile doğu köşesi (Rükn-ül Esved – Hacer-ül Esved’in bulunduğu köşe) arasında 19 taş vardır.

                         Ruhsal enerji merkezleri
Yazılı tarihin bilgilerine göre Kabe’nin ne zaman, hangi uygarlık zamanında, nasıl ve niçin yapıldığına ilişkin hiçbir bilgi yok. Bazı gizemciler Kabe’nin, yeryüzünün en büyük ve en güçlü ruhsal enerji merkezi olduğunu belir­tiyorlar.

 Onlara göre yeryüzünün çeşitli yöre­lerine dağılmış durumda bulunan psişik enerji santralları var. Esrarengiz yeraltı ülkesi Agarta, Paskalya Adası’ndaki dev heykeller, İngiltere’deki Stonehenge megalitleri, ve Piramitler bunlardan sadece birkaçı. Öte yandan, bilindiği gibi ley araştırmacıları da bu söz konusu noktalarda, “ley enerjisi” adını verdikleri fakat içeriği tam olarak bilinmeyen bir enerjinin akıştığından söz ediyorlar.

Eski insanlar ve enerjinin odaklandığı noktaları şu ya da bu şekilde biliyorlardı ve bu odak noktalarına çeşitli yapılar kurmuşlardı. Tarihin çeşitli dönemlerinde insanların bura­larda dinsel törenler düzenledikleri biliniyor.
  
Hacıların Safa ve Merve arasında yapmaları gereken yürüyüşten bir görünüş
Hatta Druid rahiplerinin izleyicileri günü­müzde bile, yılda bir kez Stonehenge megalitleri çevresinde toplanıp dinsel tören yapıyorlar. Fakat kuşkusuz tüm bu enerji merkezleri artık, o ilk etkinliklerini kaybet­mişe benziyorlar.
 Kabe’nin, Hacer-ül Esved ve Makamı İbrahim’in İçinde yer aldığı Mescid-ül Haram. Mescid-ül Haramın 19 kapısı var. Ayrıca Hacer-ül Esved ile Makamı İbrahim arasındaki uzaklığın da 19 metre olduğu belirtiliyor.

                      Kozmik enerjileri topluyor

Eğer gerçekten Kabe denildiği gibi bir ruhsal enerji merkezi ise, etkinliğini hâlâ tüm canlılı­ğıyla sürdürüyor demektir. Kabe’nin, birta­kım kozmik enerjileri bünyesinde toplayarak yeryüzüne dağıttığı, böylece bir tür transfor­matör işlevi gördüğü söyleniyor. Bunun sonucunda da her gün milyonlarca Müslü­man, Kabe yönüne dönerek oradan yayılan psişik enerji ile uyuma geçiyorlar. 

     Ayrıca, namaz sırasında yapılan hareketler de bu enerjinin, insanın ruhsal ve fiziksel varlığının tüm unsurlarına nüfuz etmesini sağlıyor. Kabe’de tavaf yapıldığı zaman ise, yani enerji­nin odak noktasının çevresinde dönüldüğü zaman bu psişik enerji ile en üst düzeyde bağlantı kurulduğu an oluyor.

      Nitekim insanların tavaf sırasında birtakım normalötesi olaylar yaşadıkları söyleniyor. Bunların arasında zaman kaymaları, ışınlama olayları, apor olayları, çeşitli ruhsal görüntüler var. Hatta tavaf sırasında gökte uçandaire gördüğünü söyleyenler bile var.
 Şeytan taşlama yeri.
     İslam inanışa göre Hz. ibrahim, oğlu İsmail’i Allah’a kurban etmek istedi. Denildiğine göre Hz. İbrahim’i böyle yapmaya zorlayan şeytan oldu. Hz. İbrahim önce buna karşı çıktı ve Şeytan ile aralarında bir mücadele başladı. Hz. İbrahim Şeytan’a taşlar atmaya başladı. Bu olayın geçtiği yer olduğuna inanılan noktaya sonraları fotoğrafta görülen sütun dikildi. Bu sütuna taş atılarak şeytan’ın kovulacağına inanılıyor . 
               
                 Kıyamet günü tanıklık yapacak

Hacer-ül Esved taşının ise Dünyadışı bir kökeni olduğu öne sürülüyor. 
    Ayrıca Hacer-ül Esved’in, öyle sadece basit bir taş olmanın ötesinde evrensel düzeyde bir işlevi olduğu belirtiliyor. Bu işlevin ise Dünyadışı zekâlarla bağlantılı bir tür kozmik bilgisayar olabile­ceği düşünülüyor. Nitekim, bazı gizemciler, Hz. Muhammed’in şu sözünün, ancak bu şekilde bir anlam kazanabileceğini vurgulu­yorlar: “Şüphesiz, Allah bu taşı, göreceği iki gözü ve kendisini öpenlere şahitlik yapacağı bir dili ile kıyamet gününde insanlar için konuşturacaktır.”